Üç farklı kıtada görev yapan, Güney Afrika'da bir fenomene dönüşen, FIFA'nın Teknik Çalışma Grubu üyesi ve TFF'de "Milli Takım Uluslararası Teknik Danışmanı" olarak görev yapan futbolun duayen ismi Muhsin Ertuğral ile Türkiye ziyareti sırasında bir araya gelerek çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Türk ve dünya futbolunu kendi bakış açısıyla değerlendiren Muhsin Ertuğral, kariyer yolculuğunu, yetiştirdiği değerli futbolcuları ve Eskişehirspor ilgili samimi düşüncelerini de bizlerle paylaştı.
Kısaca kendinizden ve futbol kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Öncelikle çok küçük yaşlarda 5 yaşımda kendi ülkemden ayrılıp babamla birlikte Almanya’ya geldim. Babam marangozdu. Önce Köln altyapısı, sonra Köln akademisiyle birlikte futbol kariyerim enteresan bir şekilde başladı. O dönem bizim için sokak futbolu değerliydi. Bizim dönemimizde çok önemli oyuncular vardı. Artık önemli oyuncuların vizesi daraldı. Önümüzdeki haftalarda akademilerin neden sokak futbolu sinerjisini yakalayamadığıyla alakalı bir çalışma yapmayı planlıyorum.
Türkiye’ye geldikten sonra profesyonel futbolculuk dönemim başladı. Önce Türkiye’ye genç milli takıma geldim. Burada ağır sakatlıklar yaşadım. En son futbolculuk dönemimde Eskişehirspor’a geldim. Fakat orada da sakatlandım. 26 yaşında futbolu bırakarak teknik direktörlük lisanslarımı tamamladım. Almanya’da 4. Ligden başlayarak genç yaşta teknik direktör oldum ve ardından Trabzonspor’a geldim. Oradan Afrika’nın köklü ve önemli milli takımı olan Zaire’nin başındaydım.
Afrika kupasında oldukça başarılı bir dönem geçirdikten sonra Güney Afrika’da oranın en büyük kulübü olan Mandela’nın kulübünün başına geldim. Nelson Mandela’nın dünyada bilinen önemli politikacılarının ona çok yakın olmasının çok nedeni vardı. Kulübü çok severdi. Evde otururken formasıyla birlikte maçımızı izlerdi. Sonra biz Afrika kupasını kazandık. O zamanların Afrika kupası bugünün UEFA kupası gibiydi. Onun da ismine Mandela kupası diyorlardı. Bizim kupayı kazandığımız sene enteresan bir durum oldu. Bu kupa 27 yıldır oynanıyordu. Mandela 27 yıl hapis yattı ve biz bu kupanın 27. Yılında bu kupayı Güney Afrika’ya getirdik. Bu hepimiz için çok önemli ve özel bir durumdu. Sonrasında bir dönemAjax takımıyla çalıştım, ardından Türkiye’ye geldim ve Sivas spor ile çalıştım. Dolayısıyla Türkiye, Mısır, Arap Emirlikleri, Tunus, Avusturya 1. Liginde bulunan ve 3 kıta üzerinde çalışan çok yönlü bir hocaydım.
Şu anda güncel yaptığınız projelerinizden bahseder misiniz?
Bir dönem uluslararası takım danışmanı olarak Şenol Güneş ile birlikte milli takımdaydım. Sayın Şenez Erzik önderliğinde FIFA’ya girdiğim bir dönem oldu. Ben girdiğim yerlerde bir ülkeyi temsil etmiyordum. Milli takıma gelmemin sebebi Türkiye’yi temsil etmekti ama maalesef bazı nedenlerden dolayı olmadı. Güney Afrika’ya geri döndüm. Şu anda da Birleşik Arap Emirlikleri’nde benim eski kulübüm olan Baniyas’a danışmanlık veriyorum. Milli takımdan ayrıldıktan sonra o ateşi içimde hissetmedim. Belli süre içinde farklı projelerde yer aldım. Yeni projemizde Afrika’nın yetenekli oyuncularına Fosterchild vereceğiz. Fosterchild dediğimiz programda yetenekli gençleri 15-16 yaşlarında bulup onlara bir eğitim verip kariyerine hazırlayarak, özel okullar ve koordinasyon hocaları ile futbol IQ’larını yükselterek yetiştireceğiz. Çünkü bizim aradığımız oyuncular artık akademilerde yetişmiyor. Son yıllarda Fransa milli tamamına baktığınızda neredeyse hepsi Afrika kökenli. Çünkü onlar bu işi çok iyi yapıyor. Zamanında Fransızca konuşan ülkeler kendi hocalarını yıllarca orada bulundurup genç yaşta oyuncuları bulup Fransa’ya getiriyor ve onlara bu imkanları sağlıyorlardı. Fosterchild programında buna bir pencere açabiliyorsunuz. Gençlerin yollarını açmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Peki akademiye sporcu seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Benim için en önemli faktörlerden biri, bir gencin her şeyi hızlı düşünmesi. Bunun yanı sıra koordinasyonu ve futbol IQ’sunun olup olmaması önemli. Bunlar eğitimle sağlanabilir. Ama çabuk düşünmek genetiğinde yatan bir yetenektir. Mesela biz bunu Güney Afrika’da çok yaşadık. Oyuncular 8-10 aylık olana kadar annelerinin sırtında büyüdüğü için görüş açıları çok dar. Görüş açısını genişletip bu oyuncularda futbol IQ’sunu geliştirmek için ve hızlı düşünen oyuncuları bulmak bizim için daha önemli.
Türkiye’de böyle bir akademi kurmayı düşündünüz mü ya da düşünüyor musunuz?
Federasyonda görev aldığım dönemde bu duruma biraz karşıydım.Çünkü artık her köşede bir akademi açılıyor. Federasyonun bunu biraz kontrol etmesi, örneğin Türkiye’de bu kurulmuş akademilerden kaç tane sporcu çıktığıyla ilgili bir araştırma yapılması gerekiyor.
Bence bu tarz akademiler açılacaksa Türkiye Futbol Federasyonu organizasyonu içinde bulunan hocalarla birlikte yapılmalıdır. Futbolcunun kariyer planlaması bizim için çok önemli. Dolayısıyla biz bu seneden sonra yürürlüğe girecek projemizde en iyi 55 tane oyuncu almayı planlıyoruz. Ocak ayında 33 oyuncuyla devam edeceğiz, yani her pozisyonda üçer oyuncu olacak ve bu çocuklara burs verilecek.
Bu çocuklar 18 yaşına kadar çeşitli okullarda okuyup kariyer planlamasında bulunduktan sonra biz bu oyuncularla devam edeceğiz. Önemli olan bir diğer faktör ise rekabeti yakalamak.Gerçek oyuncular tribünde gelişmez, sahada gelişir. Kendi profesyonel hayatımda 82 tane oyuncu yetiştirmişim. 21 tanesi milli sporcu oldu. 4 tanesi de dünya çapında oynuyor.
Türk futbolu ve dünya futbolu arasında sizce ne gibi farklar var, Türk futbolunu nasıl değerlendiriyorsunuz, eksikleri neler?
Duygusallık ve sabırsızlık Türk futbolunda iki tehlikeli unsur. Günümüz futbolu artık bir satranç oyunu oldu. Dolayısıyla burada çok önemli faktörlerden birisi sabırlı olmak. Ben milli takımdayken dış analiz yaptırdım. Almanya’yla karşı karşıya oynadığımızda bizi nasıl görecek diye ve çok enteresan bir tez ortaya çıktı. Oyun içindeki sabırsızlık. Biz sorunları takım olarak değil, ne yazık ki bireysel çözen bir ülkeyiz. Dolayısıyla oyuncularımız problemleri bulunduğu organizasyonun dışına çıkarak kendisi çözmeye çalışıyor. Bu pas alışverişlerinin 2 saniyeye düştüğü dünya futbolunda boşluk yaratıldığında maalesef biz kapatamıyoruz.
Dünyada Türk futbolu, takımlar ve futbolcular nasıl görülüyor?
Çok tutkulu bir ülke olarak görülüyoruz. Kazanacağınız bir oyunu anında kaybedebilirsiniz, kaybedeceğiniz bir oyunu anında kazanabilirsiniz. Bu şekilde bir dengesizlik var. Dolayısıyla karşıdaki rakipler de bunu görebiliyor. Bir kıvılcımla her şey olabiliyor. Bir ortası, bir dengesi yok. Kaybeden takım da çok şey öğrenebilir ama maalesef olayları kendimizde değil farklı boyutlarda arıyoruz. Bana göre bu durum bizim en büyük handikaplarımızdan biri.
Eskişehir ve Eskişehir sporla ilgili düşünceleriniz neler?
Eskişehirspor’u ayrıldıktan sonra da çok uzun yıllar takip ettim. Eskişehir aslında tam anlamıyla bir futbol şehri fakat Türkiye’deki en büyük sıkıntılardan bir tanesi olan yöneticiler Eskişehirspor’u da olumsuz etkiliyor. Bu takım kendiliğinden bu hale gelmedi. Uzun yıllar arka arkaya baktığımızda görüyoruz ki hiçbir şekilde doğru yönetilmiyor. Takımlar kurumsal olmalı. Sorumlusu olmadığı zaman takımın içi boş oluyor. Eskişehirspor’un başarılı olması için kurumsallaşması gerekiyor. Tabii biz de Eskişehir gibi genç ve güzel bir şehrin takımını artık süper ligde görmeyi istiyoruz.
Eskişehir ve Eskişehirspor ile ilgili anılarınız var mı aklınızda kalan?
Çok güzel anılarımız vardı bizim Eskişehir’de. Belçikalı teknik adam gelmişti bizim zamanımızda. Çok başarılı bir sezondu. Orada da çok ağır sakatlandım ve tabi benim açımdan acı bir durum oldu. Çünkü futbolu bırakmak zorunda kaldım.Dünyanın diğer ucunda da yaşasam Eskişehir’i ve Eskişehirspor’u hala seviyorum.Takım için yardımcı olabileceğimiz bir durum olduğunda da Eskişehir forması giymiş biri olarak yardım etmeye her zaman hazırım.
Türkiye için bir futbol projeniz var mı?
Milli takımdan ayrıldıktan sonra biraz uzaklaştım. Türkiye’deki futbol her sene aynı hataların yapıldığı ve farklı sonuçların beklendiği bir ülke. Ne yazık ki bu sene kötü bir sezon oldu. Futbolda şiddet, asla görmek istemediğimiz bir durum. Lansmanımız ve yapımız dünyanın diğer ülkeleri tarafından çok kötü görünüyor. Onu bir an önce düzeltmemiz gerekiyor.
Futbol dışındaki aile ve sosyal hayatınız nasıldır, paylaşır mısınız?
Türkiye’nin tanınmış isimlerinden amcam Adnan Şenses’in vefatından sonra Türkiye ile bağım koptu. Ülkemin yeri bende ayrı ama artık hayatımın merkezinde Güney Afrika var. Orada at çiftliğimiz, şarap bağlarımız ve akademi planlarımızla günlerimiz geçiyor. Onun dışında atların verdiği huzur beni futboldan bile çok uzaklaştırdı. Tabiki iyi, kaliteli bir proje sunulursa dönmek isterim. Şu anda bahsettiğim projeler ile takımlardan gelen birkaç teklif var, görüşme halindeyiz. Ancak bu projeler sağlam olmadıkça, ailemi ve oradaki hayatımı bırakmam çok mantıklı olmaz.
Geleceğe yönelik uzun vadeli planlarınız neler?
Ülkemizde teknik adam mesleğine gereken önem verilmiyor, hakettiği yerde değil. Herkes fikir sahibi ama bilgi sahibi olan çok az insan var. Bu sebeple çok uzun vadeli planlar yapmak istemiyorum. Atlarım, şarap bağlarım ve çiftlik yaşantım beni şu an yeterince mutlu ediyor. Ülke ve dünya futboluna değer kazandırabileceğim bir proje karşıma çıkarsa o zaman planlarım değişebilir.