Öncelikle belirtmek isterim ki, hukuksal olarak zamanın ruhuna uyan bir yaklaşımda görüşlerimi belirttiğimi düşünüyorum. Zira hukuk, teknolojinin gelişimine paralel bir şekilde düzenleme içine girmeyebilir. Hukuk metodolojisine göre, kanun koyucu öncelikle yaşananları görür, eksiklikleri hızlıca tespit eder ve buna ilişkin uygulanacak kuralları yürürlüğe koyar. Buradaki gecikme nispeten makul sayılabilecek bir gecikmedir. Durum tespiti yapmak ve eksiklikleri gidermek amaçlıdır. Ancak makul süreyi aşan bir gecikme halinde sistemin açıklarını ve eksiklerini kanun koyucudan önce gören bir takım art niyetli kimseler bu durumu kötüye kullanır ve mağduriyet meydana getirirler. Nitekim halihazırda ülkemizdeki durum da budur. Bir diğer ifade ile maalesef kanun koyucumuz, milyarlarca Türk Lirası fon yöneten kripto varlık aracı kurumlarını, çok cüz’i bedeller ile kurulmasına izin vererek, özel bir teminat veya izin prosedürü öngörmeksizin kurulmasına izin vermiş; bunun nihayetinde sistem açıklarını gören bu kimseler de bireylerin varlıklarını kötüniyetli olarak kullanmaktan geri durmamışlardır. Son iki ayda bu konuda pek çok haber ulusal basında yer almış yaklaşık 500.000 kişi bu durumdan zarar görmüştür. Dolayısıyla buradan kripto değerlere karşı durma değil, bilakis kontrol ve düzenlemeleri yapılmak kaydıyla bu varlıkların gelişimi ve arttırılmasını destekler bir fikir ortaya çıkmaktadır.
Peki gerçekten kripto varlıklar vergilendirilir ve hukuksal düzenlemeye maruz kalırsa değersizleşir mi? Ben böyle bir durumda kullanım alanının yaygınlaşacağını ve sistemin kendi değerini bulacağını düşünüyorum. Öncelikle belirtmek isterim ki yaşanan mevcut durum 17. Ve 18. YY’da Hollanda’da yaşanan “Lale Balonu” krizine benzemektedir. Bu olaya göre Hollanda’ya Osmanlı İmparatorluğu’ndan götürülen lale, coğrafi keşiflerin etkisiyle zenginleşen Hollandalıların lüks evlerinin bahçelerini süslemeye başlamış; yeni bir çiçek olan laleye olan bu merak çok geçmeden ciddi bir talebi de oluşturmuştu. Yetiştirilen lalelerin satılması, daha pahalı lale soğanlarının alınmasına neden oluyordu. Lalenin, reel olarak sadece bir bitki olmasına karşın, bir statü sembolü olarak algılanması sonucu, fakir Hollandalıların da ilgisi yeni talep ve dolayısıyla yeni yükselişlere neden olmaktaydı. Bu gelişme üzerine fiyatlar o kadar tırmanmıştı ki ticari anlaşmalar lale üzerinden yapılmaya ve insanlar evlerini lale karşılığı ipotek etmeye başlamışlardı. Ancak 1637 yılında beklenen mutasyonların meydana gelmemesi, lalelerin satılmak istenmesine neden oldu ve hemen hemen bütün yatırımcıların tüm malvarlığını lale soğanına yatırmış olmasından dolayı, piyasada oluşan likidite sıkıntısı fiyatların oldukça hızlı bir şekilde düşmesine neden oldu. Öyle ki fiyatlar sadece bir haftada yüzde 95 oranında düşmüştü. Her gün onlarca yatırımcı, bu çılgınlık sonucu tüm varlığını kaybettiğinden Amsterdam kanallarına atlayarak intihar etmeye başlamıştı. Hollanda Krallığı, bu noktada bu trajediye müdahale ederek lale ticaretini daha küçük ölçekli ve stabil hale getirdi. Hatta bu durumdan etkilenen ünlü Fransız yazar, Alexandre Dumas’ın “Siyah Lale” isimli eserine de konu olan bu finansal balon, insanların içindeki hırs ve varlık sevgisini anlatmaktadır.
Bu tarihi olay, kripto varlıklar için günümüzdeki durumu anlatmaktadır. Bu nedenle devletin bir an önce sistemi regüle etmesi, kripto varlık sistemini ve borsaların işlerliğini arttırması gerekmektedir. Aksi durumda kendi başına akan bir nehir gibi zaman zaman coşacak, zaman zaman kuruyacak ancak bu sırada yarattığı coşku veya kuraklık ile kendisine muhtaç olanları mağdur edebilecektir. Benden söylemesi…