Follow Life

Dünyada bir İlk; Ali Lidar ile Küçük Prens Kitap Müzesi

KÜLTÜR & SANAT

Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından 1943’te ilk kez yayımlanan Küçük Prens, yıllar içinde dünyanın çok satan ve okunan kitaplarından biri oldu. Yüzlerce farklı dile çevrilen bu ölümsüz eser, Yazar Ali Lidar’ın uzun yıllardır büyük emeklerle topladığı kitap koleksiyonu ve bağışçılar sayesinde şimdi EAL Küçük Prens Kitap Müzesi ile karşımızda. Ali Lidar ile bu keyifli ve örneği olmayan müzenin nasıl hayata geçtiğini konuştuk.

Hayalimizde; kalıcı bir mekânda tüm birikimi 365 gün insanlara gösterebilme, kitapların hikâyesini insanlara anlatabilme fikri vardı.

Küçük Prens Müzesi fikri nasıl ortaya çıktı?

Müzeden önce koleksiyondan bahsetmek istiyorum. Koleksiyonun, 10 yıllık bir hikâyesi var. Türkçedeki farklı baskıları okuduktan sonra, başka baskıların da peşine düşmüştüm. Küçük Prens ile koleksiyon anlamında ilk temasım böyle oldu. Küçük Prens’i okumak ilkokul yıllarıma kadar gidiyordur ama daha çok çevirilerdeki farklı şeyler beni kitaba çeken unsur olmuştu. Türkçe’de epey bir baskı yapıldı. 2015 yılından sonra telif düşünce artık herkes basmaya başladı ama o zamanlarda da 100’ün üzerinde baskı duruyordu. En başta bunları toplayıp çevirileri mukayese etmek istemiştim, ilk yaptığım şey oydu.

Bir şey toplamaya başladığınızda sayı 20’yi geçince o kendiliğinden koleksiyon oluyor zaten. Sonra bu işin dünyada nasıl yapıldığını da araştırmaya başladım. O esnada Küçük Prens koleksiyonu yapan başka insanlar olduğunu da gördüm ki bizim müzemize de destek veren iki isim var. Onların da biraz teşviki ile farklı dillerdeki kitapları da toplamaya başladım. Süreç içinde elimizde epey bir kitap oldu. İlaveten bir figür, tablolar gibi objeler eklenmeye başlayınca güzel bir birikim oldu. Başlarda birkaç sergi açmıştık, bir tanesi Eskişehir Adımlar Kitabevi’ndeydi. Ankara, İstanbul, İzmir ve birkaç yerde daha açıldı. Bu sergiler esnasında biz müze fikrini de düşünmeye başladık. Hayalimizde; kalıcı bir mekânda tüm birikimi 365 gün insanlara gösterebilme, kitapların hikâyesini insanlara anlatabilme fikri vardı.

Daha sonra, 2019 yazında şu an içinde bulunduğumuz bina ile ilgili böyle bir imkân doğdu. Burası eskiden okul lojmanıydı. Sonra kaymakamlık sosyal hizmet binası olarak kullandı. Onlar da çıkınca burası kullanılmayan, atıl bir hale geldi fakat lokasyonu kafamıza çok uygundu. Benim bu okulda çalışıyor olmam da avantaj, idareci arkadaşım Bahadır Hoca’yla talebimizi Müdür Bey’e ilettik, o da İl Eğitim Müdürlüğü’ne aktardı. Hepsinde çok olumlu dönütler aldık. Daha sonra tadilat için çok ciddi bir bütçe gerekiyordu ve açıkçası bunu eğitim için harcanan bütçeyle karşılamak içimize sinmedi, okulun zaten bir sürü ihtiyacı var ve devlet zor yetişiyor. Bunu da nasıl aşarız diye düşündük ve bir bağış kampanyası başlattık sosyal medya üzerinden, Okul Aile Birliği de çok yardımcı oldu, onların hesap numaralarını kullandık. Epeyce bir bağış topladık, bütün ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek kadar aşağı yukarı. Bu şekilde geçtiğimiz Mart ayında biz burayı gezilebilir müze haline getirdik.

Yaklaşık 6 ay çok yoğun bir çalışma oldu. Fakat açılış yapacağımız dönemde pandemi ile karşılaştık. Sonucunda okullar kapandı ve açılışı okulların açılacağı tarihe erteledik. Şu an hazırız okullar açıldıktan sonra iki hafta içinde açılışı yaparız. Bağışları artık sosyal medya üzerinden çok dillendirmiyoruz, temel ihtiyaçlarımızı aldık. Giderlerimiz var ancak bunları da yine Okul Aile Birliği’nden, gelen ziyaretçilerimizden bağış yoluyla karşılamaya çalışıyoruz. Müzemizin ücretsiz olduğunu da hatırlatmak isterim.

Dünyada sadece Küçük Prens kitaplarından oluşan ve bu kadar çok dilin bir arada olduğu mekân yok.

Dünyada başka bir yerde Küçük Prens Müzesi var mı?

Çok araştırdık onu, Japonya’da Küçük Prens Evi var ama konsept biraz farklı. Geniş bir alanda heykeller var, çocuklar için oyun alanları var. Dünyada sadece Küçük Prens kitaplarından oluşan ve bu kadar çok dilin bir arada olduğu mekân yok. Benim bildiğim 400’e yakın dil ve lehçede tek bir kitabın olduğu tek müze burası.

Sergilemek istediğimiz asıl şey; tek bir kitabın dünyada konuşulan, konuşulmayan 400 civarında dile nasıl basıldığını göstermek.

Ziyaretçiler geldiği zaman nelerle karşılaşıyorlar, müzenin içinde neler var?

Burası Küçük Prens kitap müzesi, esasında burada bizim sergilemek istediğimiz asıl şey; tek bir kitabın dünyada konuşulan, konuşulmayan 400 civarında dile nasıl basıldığını göstermek. Aslında biz burada diller üzerinde, biraz da filolojik bir iş yapmaya çalışıyoruz. Dil iletişimdeki en temel araçtır, diller de yaşayan organizma gibidir. Bir dili kullanan son insan öldüğünde o dil de ölür fakat onu bir şekilde yazılı hale getirebilirseniz o dili korursunuz. Mesela Göktürk dilinde bile var, son Göktürk ne zaman öldü bilmiyorum ama bin seneyi geçmiştir sanırım. Göktürkçe diye bir dil kalmadı ama artık var, onların alfabesi deşifre edildi bir kitap basıldı. Mayaca, Aztekçe gibi çok eski uygarlıkların Küçük Prens’i var. Daha sonra konuşulan ama yazıya geçirilmemiş diller var. Biz bu müzede insanlık tarihinde, farklı dönemlerde ya da günümüzde kullanılan dilleri insanlara göstermek amacındayız. Bunun dışında Küçük Prens özelinde de hikâye var, 400’ün üzerinde dile çevrildi. Dünyada buna yaklaşan herhangi bir basılı metin yok. Yani çok büyük edebi eserler, klasikler genelde en fazla 80-100 dile çevrilir, onlar da majör dillerdir. Benim bildiğim basılı metin olarak Küçük Prens dışında en çok farklı dile ve lehçeye çevrilen metin İncil, tabi ona da metin diyemezsiniz. O bile Küçük Prens’in yanında küçük bir rakam kalıyor, 150 olması lazım. 400’ün üzerinde dil ve lehçeye metnin basılması kendi başına hikâyesi olan bir şey. Neden başka kitap değil de Küçük Prens? Bunu anlatmaya çalışıyoruz. 20. yüzyılda en çok okunan üç kitaptan biri, bunun nedenlerini de konuşabileceğimiz, kitap tarihi üzerine, diller üzerine insanlarla konuşulabileceğimiz bir mekan burası, ziyaretçilerimize bunu vaat ediyoruz.

Bir dili kullanan son insan öldüğünde o dil de ölür fakat onu bir şekilde yazılı hale getirebilirseniz o dili korursunuz.

Yurtdışından da ilgi görüyor mu? Size ulaşan var mı?

Gelip görmek isteyen, merak edip bana ulaşanlar var. Açılış esnasında ulusal çapta epey haber oldu ama bahsettiğim malum talihsizlik yüzünden biz insanlara müzemiz şu saatlerde açıktır, gezebilirsiniz diyemiyoruz. Sürekli yeni yasaklar çıkıyor. Şartlar düzeldiğinde burayı sabah 09:00 akşam 17:00 çalışan bir müze haline getireceğiz. Birçok kişi gezip görebilmek için bizimle birlikte süreci bekliyor. İşin zor kısmı bu müzeyi kurmaktı, belki en zor kısmı koleksiyonu toplamaktı ve sonra bu mekânı bu hale getirebilmekti. Bütün Türkiye gibi biz de bu hastalıktan kurtulacağımız zamanı bekliyoruz ve sabırlıyız.

Müzemizi olabildiğince açık ve işleyen bir yer olarak tutacağız. Bilhassa okul gruplarıyla yapmak istediğimiz işler var, bu anlamda Milli eğitim Müdürlüğü ile de bir arada olacağız. Bu kadar kitabımız var demek çok bir şey değil. Belki yetişkinlerle yapılabilir, kitaplarla, basıldığı yerlerle ilgilenirler ama çocukların bu kısmıyla ilgilendireceğini zannetmiyorum, onları burada işin merkezinde tutabileceğimiz, hikâyenin parçası yapabileceğimiz etkinlikler planlıyoruz. Bunların hepsi okulların açılmasıyla olabilecek şeyler.

Biz bu müze için çok uğraştık, bunu hep söylüyorum çünkü benim için bu iftihar meselesi…

Peki, Küçük Prens Müzesi’nde ilerleyen dönemde yapmayı düşündüğünüz farklı şeyler var mı?

Şu an bizim elimizde olmayan, çok nadir bulunan, varlığından haberdar olduğumuz ama kendisini göremediğimiz kitaplar var. Benim nihai amacım; dünyada hangi dile çevrildiyse hepsinin burada olması. Bunun dışında ise tabi yapmayı planladığımız başka şeyler var. Mesela bizim öğrencilerle çıkardığımız, Çınaraltı dergimizin son sayısını müze özel sayısı yaptık. Yazın bahçemiz çok büyük olduğu için orayı da kullanırız. Yine Pedagog arkadaşlarımızdan ya da İlköğretimde derslere giren öğretmenlerimizden fikir alıp çocukları yine işin içine katabileceğimiz başka etkinlikler de planlıyoruz. Burayı, insanların arkeoloji müzesi gibi, kütüphane gezer gibi sessizce gezip, fotoğraf çekip gittikleri bir yer olarak planlamadık. Küçük Prens Kitap Müzesi yaşayan, hareket eden, çocukların işin içinde olduğu bir yer olmalı. Buradan çıktıkları zaman kafalarında bir şeyle çıkacakları mekân olmasını istiyorum, önceliğim bu. Bu konuda da benim bilgimin yetmediği noktada, psikolog, pedagog arkadaşlardan ilköğretim çalışanları arkadaşlardan fikir alırız el birliği le birtakım şeyleri planlarız diye düşünüyorum.

Sizin eklemek istediğiniz bir şeyler veya müzeyle ilgili söylemek istedikleriniz var mı?

Öncelikle ilginiz için çok teşekkür ederim. Eskişehir’in bu tür lokal müzeleri çok, bu konuda şanslıyız. Cam Müzesi gibi Karikatür Müzesi gibi pek çok yerde göremeyeceğiniz müzelerimiz var. Tabi bu müzenin durumu biraz farklı, o müzelerin tamamı ciddi finans destekleriyle kuruldu, çoğunun arkasında belediyeler ve büyük kurumlar var. Biz bu müze için şahsi çabalarımızla çok uğraştık, bunu hep söylüyorum çünkü benim için bu iftihar meselesi… En kısa zamanda ziyaretçilerimizle buluşacağımız sağlıklı günleri sabırla bekliyoruz.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.