Hayat bir yol ve bu yolda öğrenilenler benim hep dışavurumlarım oldu…
Nihan Ertürk’ü tanıyabilir miyiz, biraz kendinizden bahseder misiniz?
Aslen Bursalıyım. Orada doğup büyüdüm. Liseyi, hatta üniversitede ilk bitirdiğim bölüm olan grafik tasarımını da orada okudum. Yaratıcılığıma dair temellerin atılmasında, gerek ailemin, gerekse doğup büyüdüğüm şehrin enerjisinin çok etkisi olmuştur. Çocukluğum, babamın zihni sinir projelerine asistanlık yaparak geçti. Dolayısıyla bir şeyler ortaya koyma, bir şeyler yaratmanın keyfi çok eskilerden içimde var. Örneğin daha sekiz yaşında polyester kalıp almayı ve fiberglass malzeme oluşturma sürecini biliyordum. Eskişehir’e gelmem Anadolu Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümünde okumaya başlamam ile olmuştur. Daha sonra aynı okulun Güzel Sanatlar Fakültesi, Cam Bölümünde Yüksek Lisans eğitimimi tamamladım. Bu süreçte de çalışma hayatımı, mesleğime dair çeşitli kuruluşlarda sürdürdüm. Sanat ve tasarıma dair birçok tecrübe biriktirdim. Malzeme ile oynamayı seviyorum. Dolayısıyla sadece cam ya da seramik değil, bazen yün lifleri, bazen bir ahşap kütük, bazen de kırılmış ve atılmış geri dönüşüm ürünleri benim işlerimin parçası olabilir. Ortaya koyduğum işlerde hep bir hikayenin peşindeyim. Bir mesaj vermeli izleyiciye. Bazen gerçekten kesitler taşımalı. Bazen de hala hayatını sürdüren kısımlar olmalı sanatsal işlerde. Hayat kesinlikle bir yol ve yolda öğrenilenler hep benim dışavurumlarım oldu. Bunun yanında doğa benim için çok özel. Tüm akışıyla. Her yaptığım işte mutlaka bu döngünün ve akışın izleri, mutlaka bir mesaj vardır.
Seramik ve Cam Sanatından kısaca bahseder misiniz?
Birbirinin kardeşi denilebilecek ateşin çocuğu, plastik sanatların bu iki dalı sonsuz olasılıklar barındıran, her ikisinin uygulamasında birçok tekniği olan, birlikte de uygulandığında görselliği büyüleyici, malzemeyle adeta dans ettiğiniz, her seferi yeni keşifler barındıran sanat dallarıdır. Bir de her ikisinde de sürecin her anı benim için tam bir meditasyon hali diyebilirim.
Camın şeffaflığının benim şeffaflığım olacağını bilmiyordum…
Seramik ve Cam sanatına olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
Dediğim gibi aslında genel olarak malzemeye ilgim çocukken başladı. Daha 7-8 yaşındayken nereden edindiğimi de hatırlamıyorum, soğuk cam boyaları ile odamın dış̧ cephe camlarını boyadığımı hatırlıyorum sonrada anneme sürpriz yapmıştım... O zamanlar camın şeffaflığının benim şeffaflığım olacağını bilmeden. Bunun yanında özellikle cama olan ilgim henüz tasarım bölümünde okurken o zamanlar yeni açılan Güzel Sanatlar Fakültesi, Cam Bölümünde hoca ve öğrencileri çalışırken izlemeye gitmemle başladı. Camı eriyik halde görünce büyülendim. Buna ben de dokunmalıyım dedim. Maalesef o zaman hep çok az ayrılan bölüm dışı kontenjan yüzünden seçmeli cam dersi alamamıştım fakat bir sonraki sene katıldığım Erasmus Programı ile Litvanya’ da Kaunas College de geçirdiğim 6 ay boyunca tasarım ve sanat ile ilgili tüm atölyeler, ilgili bölümlerin tüm öğrencilerine her daim açık olduğu ve ülkenin nüfusu, dolayısıyla sınıftaki öğrenci sayıları çok çok az olduğu için camla ilgili birçok tekniği uygulamamı ve malzemeyi sindirmemi sağladı. Üstelik öğretmeye hevesli alanlarında uzman öğretmenler eşliğinde. Daha sonra bu hikaye, Anadolu Üniversitesi GSF Cam Bölümünde Yüksek Lisans programına kabul edilmemin önünü açmış oldu.
Seramik ise belki hepimizin -özellikle dönen tornada yapılan çalışmaları- ilgisini çeken bir uygulama değil midir? Cam için bazı uygulamalarda seramik bilmek gerekiyor. Fakat benim ilgim bu yeterlilikten öteye gitti. Bursa’da yaşadığım dönem bulduğum bir vakıf işi bir yıl boyunca köy çocuklarına seramik öğretmekti. Hem mesleki hem manevi olarak piştim kavruldum o dönem.
İnsanlar her an dokunsal ilişki kurabilecekleri ürünleri talep ediyor ve bunun ekonomik karşılığını daha rahat veriyor.
Eskişehir’i ve Eskişehirliyi sanata bakış açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Eskişehir Sanat ve zanaatsal faaliyetler açısından çok özel bir yer. Bunun saygı değer başkanımız Yılmaz Büyükerşen’in sanata olan bakış açısı ve desteğinden, Türkiye’nin en iyi Güzel Sanatlar Fakültelerinden biri olan Anadolu Üniversitesi GSF’nin Eskişehir’de olmasına, oradaki hocaların emeklerine, yetiştirdikleri öğrencilere, belediyelerin sanata ve zanaate katkılarına kadar birçok şeyle bağlantısı var. Dolayısıyla hem sektör burada büyüyor hem ilgi var, hem reklamı yapılıyor, hem çok büyük bir şehir değil herkese ulaşmak kolay. Entelektüel bir kesim var, öğrenci çok. Hepsi birleşince Eskişehir sanat açısından Türkiye’de önemli bir değer.
Seramik & Cam söyleşilerine katılıyorsunuz. Nasıl geçiyor, insanların ilgisi yoğun oluyor mu?
Cam beni en başından beri binlerce insanla birleştirdi, iletişim sağladı. Sanırım benim gibi herkes camı izlerken büyüleniyor. Masalsı bir yanı var malzemenin. Bu yüzden ilgi de bununla orantılı. Her sergim, her söyleşim, her atölyem ve çalıştayım çok ilgi gördü̈.
Meslek edindirme kurslarında birilerinin meslek sahibi olmasında ve yaşamını idame ettirmesinde tohum olmak, benim için büyük bir tatmin ve şükür sebebi
Odunpazarı Belediyesi Cam Sanatları Merkezi’nde ve Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Cam Bölümü’nde alevde çalışma dersleri yürüttünüz. Buradaki zamanınız mesleki ve kişisel olarak sizi nasıl etkiledi?
Bu işte yoğun bir şekilde uygulama yaparak çalıştığımız için mesleki ve teknik olarak çok geliştirdi. Bunun yanında birilerine bir şeyler öğretmeyi çok sevdiğimi fark ettim. Bu benim hem anlatım hem de iletişim becerilerimi çok geliştirdi. Her iki atölyede de öğrencilerim bana ışık oldu. Umarım ben de onlar için öyleyim. Okuyanlar varsa kalbimin göz kırpışını hissederler eminim. Hepimiz için sadece cam yapmak iş yapmak yanında , bambaşka fark edişler de vardı tüm o yıllar boyunca çalışmalarımızda. Bunun yanında gerek üniversite gerekse belediye atölyelerinde düzenlenen meslek edindirme kurslarında birilerinin meslek sahibi olmasında ve yaşamını idame ettirmesinde tohum olmak büyük bir tatmin ve şükür sebebi benim için. Ek olarak, Odunpazarı Belediyesi Cam Sanatları Merkezi Türkiye’nin her yerinden turistin çok fazla ziyaret ettiği bir yer. Bunun bana katkısı hiç̧ tanımadığım insanlarla konuşup onlara camı anlatırken iletişim kabiliyetimin ve özgüvenimin çok gelişmesi olmuştur.
Dilsiz Ziller, Dönüşüm, Kadın ve Umut ve birçok sergide yer almış bir sanatçı olarak geri dönüşler nasıl oldu? Sanatınızın Türkiye’de hak ettiği yerde olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye’de ve yurtdışında özellikle İtalya’da karma ve kişisel sergi ve sanat fuarlarında yer aldım. Evet camın bir nebze farklı bir malzeme olmasından dolayı Türkiye’de ilgi var fakat sanatsal bakış açısı ve verilen değer yurtdışındakine göre biraz daha farklı. Buradaki organizasyonlarda izleyiciler sergiyi, işleri gerçekten çok beğendiklerini söylüyorlar, ben de hayran kaldıklarını izleyip hissedebiliyorum fakat çoğunlukla sadece bu kadar. Burada izleyici sanatsal bir işin sadece sanatsal bir iş olduğunu ve bir mesaj verdiğini çoğu zaman idrak edemeyebiliyor. Daha çok bir işe yarayıp yaramadığını sorguluyor. Örneğin cam bir objenin içine çiçek koyabilir miyim? fiziksel olarak kullanabilir miyim? tarafını sorguluyor. Sadece bakmak ve estetik değerler ya da koleksiyon için ona para ödemeye pek alışamıyor. Öte yandan yaptığım cam takı ve diğer zanaat ürünleri çok daha fazla ilgi görüyor Türkiye’de ekonomik olarak. İnsanlar her an dokunsal ilişki kurabilecekleri ürünleri talep ediyor ve bunun ekonomik karşılığını daha rahat veriyor. Bu alanda da alışılmışın dışında bir tarzım olduğu için, farklı olan ilgi çekiyor. Çünkü̈ özellikle Eskişehir’ de cam obje görmeye çok alıştı insanlar. Her baktıkları yerde cam var artık özellikle Odunpazarı Bölgesinde. Farklı olanı ortaya koymak her zaman ilgi görüyor ufacık bir takı yapsanız bile.
Öte yandan yer aldığım her sergi bir sonraki için bana vizyon ve yol açıyor. Sanat camiası içinde malzemeyi kullanma biçimim çok ilgi ve değer görüyor. Fikrin ötesinde, tüm üretim süreci de özellikle kadın olarak da bana ait olduğundan, çok pozitif dönüşler alıyorum hem fikirsel hem becerisel olarak. Çünkü̈ cam aslında çok mücadele isteyen zor bir malzeme. Hiçbir fikrimi bir ustaya yaptırmıyorum cam konusunda, hem usta hem de sanatçıyım denilebilir.
Bursa’da köy çocuklarına seramik öğrettiğim dönem, hem mesleki hem manevi olarak piştim ve kavruldum.
Özel hayatınızda nasıl birisiniz? Neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Sanatsal yönümden başka, aslında çok daha eski, sürdüregeldiğim ve birikim sahibi olduğum bir de sporcu yönüm var. Hayatımda hep bir hareket oldu. Her duruma uygun bir sporum vardır. Kar yağarsa kayak deniz kenarında surf yaparım. Asla yatıp güneşlenmem. Hayatımın büyük bir bölümü sanat ve spor diyebilirim. Spor yaparken bile estetik önemlidir benim için. Benim için sanatın spora katkısı iyi bir gözlemci ve izleyici olmam ve bunların geri dönüşünü analiz edip uygulayabilmemdir. Sporun da özellikle de cam sanatına katkısı çok iyi bir koordinasyon ve bedensel hakimiyet sağlaması olmuştur. Sadece görüntü̈ olarak, sırf yapmış̧ olmak için değil, hissederek, samimiyetle ve ülkemi, kentimi, kulübümü̈ temsil etmiş̧ olmanın gururuyla, başladığım birçok branşta sonuna kadar her birinin arkasında durduğum birçok spor dalıyla uğraşıyorum. Tenis, snowboard ve bisiklet branşlarında sayısız derecelerim var. Aynı zamanda ilgili federasyonlardan antrenörlük belgelerim. Halen de bu konudaki tecrübelerimi öğrencilerimle paylaşmayı sürdürüyorum. Burada sayamadığım birçok branşı da mevsimine göre ya da asıl yaptığım branşa katkı sağlıyor diye yapmayı sürdürüyorum. Örneğin, kondisyon için atletizm temeli, güçlenme için fitness olmazsa olmaz. Bunlar hangi sporu yaparsanız yapın sizi direk bir adım öne taşır, öğrenme ve uygulamanızı kolaylaştırır. Ve asıl olarak tüm bu aktivitenin bana hediyesi, belki de arayışımın cevabı da diyebiliriz; şu an bedenimin kalbimin ve ruhumun tahtına oturan ve kendimin hükümdarı olmamı sağlayan YOGA ile tanıştım on yıl kadar önce. İlk önce yoğun hareketimin içinde bedensel yorgunluklarıma çözüm olur diye başlasam da aslında bu hayatın yoga olduğunu keşfettim zaman içinde. İşte o burada anlatmakla bitmez. Yoga sayesinde maddi manevi birçok yolculuğa çıktım. Öğrendikçe öğrendim, derinleştikçe bitmedi. Sonu yok. Ömür yetmeyecek. Her gün başka yolculuk. Hayatın öğretisi. Beni bambaşka bir hale getiren yogayı beş̧ senedir başkalarına da öğretiyorum. Tüm dünyada geçerli bunu öğretebilecek seviyede sertifikalarım var... Eğitmenliklerimi yoganın doğduğu topraklarda doğanlardan aldım. Denemeyi ve başarmayı seviyorum. Yarıda bırakacağım şeye başlamam. Yarıda kalıyorsa benden kaynaklanmayan sebeplerdendir. Sonuçta bizden öte bir irade var. Doğanın çok bereketli olduğu şanslı bir coğrafyaya doğdum. Hayatıma sığdırdıklarım hiçbir zaman maddi güçle olmadı. Sadece gerçekten o anda, akışta olmak, çok istemek, tutku ve emek.. Bir de hep derim. Beni tanıyanlar bilir; samimiyet... Bunca yoğun güzelliğin içinde zamanımı çok verimli kullanmak benim için çok önemli. Uzun süredir roman bile okuyamadım bu yüzden. Hep bana katkı sağlayacak bilimsel ve mesleki şeyler okuyorum ve her gün beni bir adım daha geliştirecek şeyler öğrenmek için çabalıyorum.
Bildiğiniz üzere dünyaca salgın döneminden geçtik, sizin karantina süreciniz nasıl geçti? Kendinizde keşfettiğiniz yönleriniz oldu mu?
Karantina tabi ki ilk bakışta zor, negatif ve kötücül görünen bir süreç ama başımıza gelen her şey madalyon gibidir. Biz bu süreçten ne öğrenmeliyiz ona bakmak lazım. Benim için, öncesinde de yaşadığım zorluk gibi görünen bir süreçle başladı karantina süreci. Fakat hayat görüşüm, cam( camı da yerçekimiyle mücadele ve görmediğiniz tarafına da müdahale etmek için sürekli çevirirsiniz) ve özellikle yoga sayesinde madalyonu çevirmeyi ve bir de diğer taraftan bakmaya çok alışkınım. Bu süreci kendimi daha da tanımaya adadım. Fiziksel ve bazen de maddi olarak beni aşan, ulaşamadığım eğitimler simdi çalışma odamda. Tam bir ‘’dönüşüm’ ’süreci oldu sergiyle başlayan… Kendi eğitimlerimi de evimin konforundan öğrencilerime sunmaya devam ediyorum. Aslında bu süreçte insanoğlu olarak hayatın ne kadar basit olduğunu, bizlerin bunu ne kadar karmaşık ve zor hale getirdiğimizi keşfediyorum. Yasadıklarımız ve çevremizde olanları yukarıdan izleyen bir seyirci gibiyim.
Salgın sonrası yeni normalleşmeye girerken kendinizle ve işinizle ilgili aldığınız önlemler nelerdir? Bu süreçten sonra planlarınız var mı?
Benim için işimde, kendimde, hayatımda, yaşadığım yerde değişimlerin olduğu bir dönüşüm süreci oldu salgın süreci. Son sergimin adını bile sanki her şeyi bilmişim gibi seçmişim. Daha doğrusu tüm bunları olgunlaştırdığım bir nüve yapılanma ve olgunlaşma süreci de diyebiliriz. Tıpkı bir bebeğin doğmak için dokuz ay beklemesi gibi ben de bu süreci öyle değerlendiriyorum. Besleniyor, büyüyor, hazırlanıyorum yeniliğe. Salgın sonrası için kendime ve çevremdekilere, danışanlara soranlara herkese faydalı olabilecek çok güzel sürprizlerim olacak. Tabi ki bu süreçte önlemlerim oldu. Her şeyi eve taşıdım. Hakikaten kurallara uydum. Topluluklarla görüşmedim. Bir sure daha uzaktan... Sonra hepimiz için her şey daha da güzel olacak.
Sizinle çalışmak, danışmak ya da tecrübelerinizi paylaşmak isteyenler size nasıl ulaşabilir?
Her daim bana ulaşabilecekleri instagram hesaplarım: @nhnrtrk ve @artbaseglass. Gerçekten severek, özenle, kişiye özel bir eğitim planıyla bildiklerimi aktarmayı seçiyorum. Bilgiyi paylaşmak en büyük zenginliğe giden yoldur çünkü̈...
Röportaj: Şerife Varol