Sizi daha yakından tanıyabilmemiz için bize kendinizi anlatır mısınız?
1988 yılında İstanbul’da, salonunda hem piyano hem bağlama olan bir evde dünyaya gözlerimi açtım. Müzisyen bir anne babanın kızı olmam, hem farklı müzik türlerine ilgi duymamı, hem de çok küçük yaşta piyanoyu kendime yol arkadaşı seçmemi sağladı. 9 yaşında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı yarı-zamanlı Piyano Bölümü’nü kazandım. 2011’de Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden birincilikle mezun oldum. Aynı dönemde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikal-Tiyatro Bölümü’nde de eğitimimi tamamladım ve ardından Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptım. Okul hayatı biter bitmez kendimi İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahnesinde buldum; iki sezon boyunca kült bir Broadway müzikali olan ‘Sidikli Kasabası’nda başrollerden biri olarak görev yaptım. Ardından TRT ekranlarında akustik performansla sohbeti birleştirdiğimiz müzik programları ‘Sokakta Hayat Var’ ve ‘Şehrin Işıkları’nı hazırlayıp sundum. Lise yıllarından beri kendi şarkılarını yazan bir şarkıcı olarak, tüm bunları yaparken, hep tek bir hayalim vardı ve 2018 sonbaharında bu hayali gerçekleştirmek için bir adım atıp kendi şarkılarımı paylaşmaya başladım. Geçtiğimiz 2 sene içerisinde de 10 single ve bu şarkılardan farklı 7 şarkımı içeren ilk albümüm (ilk göz ağrım) Kapalı Gözlerle’yi yayınladım. Şimdiyse, dinleyiciyle kendi müziğim üzerinden bir bağ kurabiliyor olmak çok güzel hissettiriyor. Bu yolun yolcusu olmak çok güzel hissettiriyor. Büyük cümlelerden itinayla kaçınıyorum ama nefesim yettikçe tam olarak böyle devam...
Dinleyiciyle kendi müziğim üzerinden bir bağ kurabiliyor olmak çok güzel hissettiriyor.
Müzisyen bir aileden geldiğinizi biliyoruz. Bu durumun avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Hayattaki en büyük şansım bu aileye doğmak diyebilirim. Farklı müzik türlerine olan ilgimin temelinde çok sesli ve çok renkli bir müzikal ortamda büyüyebilmiş olmam yatıyor. Babam Zafer Gündoğdu Türk Halk Müziğinin önemli müzik adamlarından biri. Annem, Türk Müziği ses sanatçısı ve kendi şarkılarını yazan bir kadın. Bu coğrafyanın müziğinin derinlerinde gezinebilme şansı elde ettim anne baba dolayısıyla. Tek bir dezavantajı oldu belki de; mükemmeliyetçilik. Bilirsiniz mükemmel iyinin düşmanıdır. Sen en doğrusunu güzelini yapayım derken birileri çok daha hızlı yol almaya başlıyor...
Pop ve jazz türünde söylediğiniz şarkılarla biliniyorsunuz, farklı tarzlarda şarkı söylemeye karar verirseniz bu hangi tür olur?
Müziğin türler üstü bir varlığı olduğuna inanıyorum. Türküler, Türk Müziği şarkıları, chansonlar, caz standartları, pop… Hepsine aynı mesafede duruyorum. Her bir türü, evimin farklı bir odası gibi düşünüyorum ama ana oda yani salon kendi şarkılarım. Sonbahar itibariyle YouTube kanalım için pek çok şarkı kaydedeceğim. Bu sorunun asıl cevabını o videolarda veririm belki de.
Müzik kariyerinizin dışında bir de tiyatro oyunculuğu yapıp müzikallerde rol alıyorsunuz. Önümüzdeki süreçlerde yeni projeleriniz hangi alanlarda olacak?
Boğaziçi’nde Sosyoloji okuduğum dönemde bir taraftan da konservatuarda Müzikal-Tiyatro okuyordum. Bir hikâyeyi müzik dans ve tiyatro bileşenleriyle anlatıyor olma fikri çok büyülü geliyor bana. Broadway müzikallerinin ülkemizde sahnelenen Türkçeleştirilmiş versiyonlarında yer almanın şarkı yazarlığımı ve şarkıcılığımı da beslediğine inanıyorum. Müzikal-Tiyatro kariyerimi her zaman devam ettirmek niyetindeyim o yüzden. 3 sezondur Zorlu Psm'de sahnelenen Damdaki Kemancı Müzikali'nde oynuyorum. Covid dolayısıyla ara verdik ama 2021'de her şey yolunda giderse yeniden başlayacağız. Şarkı yazmaya ve söylemeye ise durmadan devam zaten. Müziklerini tamamen benim yazdığım bir müzikal ve/veya sinema filmi hayali de var ama önce daha çok şarkı paylaşmak, daha çok konser yapmak geçiyor gönlümden.
Bu sürecin hepimizi derinden sarsıp pek çok kavramı ve alışkanlığı yeniden düşünmeye itmiş olması beni mutlu ediyor.
Pandemi döneminde neler yaptınız, kendinizi -sanatınızı beslemeniz açısından verimli bir dönem geçirebildiniz mi?
Ben oldum olası evde vakit geçirmeye tutkun biri olduğum için, her zamanki gibi günün çoğunu ya piyano başında ya da kitaplarıma ve izlemek istediğim filmlere sarılarak geçirdim bu süreçte. Gelir eşitsizliğinin bu denli sert şekilde seyrettiği bir coğrafyada ‘Korona bize çok şey öğretti, farkındalığımız arttı.’ demeye çekiniyorum açıkçası; çünkü belirsiz bir geleceğin kaygılarıyla hayatına yön vermeye çalışan birçok insan için çok zor bir dönem bu. Yine de bu sürecin hepimizi derinden sarsıp pek çok kavramı ve alışkanlığı yeniden düşünmeye itmiş olması beni mutlu ediyor. Bu büyük bir kazanım hepimiz için. Anlayacağınız bol bol düşünmeye ve hissetmeye fırsat buldum ben bu dönemde. Ve pek çok yeni şarkı yazdım tabi bir taraftan da. Sonbahar ortası başlarım paylaşmaya teker teker.
Bir hikâyeyi müzik dans ve tiyatro bileşenleriyle anlatıyor olma fikri çok büyülü geliyor bana.
Müzik yarışmalarında kazandığınız birinciliklerle de sizi tanıyoruz. Erkenci Kuş dizisinde çalan Tepetaklak şarkısıyla ses getirdiniz. Aldığınız tepkiler nasıldı?
Şarkının diziye dâhil olma hikâyesi tamamen tesadüf. Hatta öyle ki şarkı dizide çaldığında henüz hiçbir dijital platformda yayınlanmamıştı. Güçlü bir hikâyesi var şarkının, söze dökülmeden yaşanan yoğun bir aşkın ifadesi… Bu hikâye yakaladı insanları sanırım. Aldığım sayısız mesaj ve yorumun çok net bir ortak özelliği vardı çünkü ‘Sanki benim hikâyemi anlatmışsın!’. İnsanın bir şarkıya, bir şiire, bir filme tutulmasının başlıca sebebi bu değil mi zaten? Seni ve hissettiklerini senden bile iyi ifade edebilmeleri. ‘Tepetaklak’ birilerinin hayatında öyle bir yere sahip oldu. Bu yüzden çok sevildi. Hala benim için de yeri çok özel.
Geçtiğimiz aylarda söz ve müzikleri size ait “Kapalı Gözlerle” adlı albümünüzü çıkardınız, albüm süreci nasıl geçti, favori şarkınız hangisi oldu?
Çocukluk zamanlarından beri favori oyunum salondaki piyanonun başına geçip kendi şarkılarımı yazmaktı. Yani aslında o kadar uzun zamandan beri hayalini kurduğum bir şeydi ki albüm. Bu başlı başına bir heyecan! 1.5 sene önce bir şarkıyla başlayan yolculuktu bu. Paylaştığım her şarkıdan sonra dinleyicimle bağımız güçlendi. Bu ortaklığı kurabildiğini hissettikçe daha çok yazmak daha çok söylemek istiyorsun ve bir bakıyorsun ki albüm kendiliğinden hazır. Zorlama hiçbir şey yok içinde; bana ait olmayan, samimi olmayan hiç bir şey yok... Tabi bu demek değil ki aylardır gece gündüz hayatta başka şey yokmuşçasına çalışmadık. :) Demek istediğim yola kendin gibi olmaya ve kendin gibi kalmaya söz vererek çıkarsan ve zaten kendini bildin bileli müzikle nefes alıyorsan, o albüm zamanı gelince öyle ya da böyle çıkıveriyor ortaya. Yalın bir dil ve güçlü melodiler eşliğinde anlatılan samimi, içten ve melankolik hikâyelerle karşılaşacak dinleyenler. Bir nevi, kalbi kırılma pahasına bile olsa duygularının peşinden gidebilecek kadar cesur birinin içsel yolculuğunu yansıtıyor şarkılar. Piyano başında şarkı yazan biri olarak loop müziklerdense, dinlerken nereye varacağını merak ettiğin melodilerin hâkim olduğu şarkılara meyilliyim. Vokalin ön planda olduğu, piyano ve synth melodilerinin dinleyeni kendi duygularına doğru yol almaya davet ettiği, oldukça romantik bir alternatif-pop albümü diyebiliriz Kapalı Gözlerle için. Favori şarkım yok, hepsinin anlattığı başka bir hikâye var o yüzden seçmek zor. Bırakalım dinleyenler seçsin favorisini.
Eğitim, müzik, sanat, oyunculuk gibi pek çok dalda oldukça başarılısınız. Başarınızı ve çok yönlü oluşunuzu neye borçlusunuz?
Öncelikle güzel görüşünüz için çok teşekkür ederim. Meraklı bir çocuktum kendimi bildim bileli. Hayallerinizi merak ettiğiniz, ilgi duyduğunuz alanların etrafında kurmaya başladıkça yani hayatta nelere veya neye karşı tutkuyla yaklaşabildiğinizi keşfettikçe ardından su gibi akıyor bence her şey. Tabi disiplin de bu hikâyenin en önemli parçası. İnsan kendisi için öncelikli olan şeyin ne olduğuna karar verip o öncelik hiyerarşisine göre kurgulamalı hayatını bence.
Sözü ve bestesi size ait olan şarkılarınız oldukça beğeniliyor. Şarkılarınızı hayata geçirirken nelerden ilham alıyorsunuz?
İçimde bir yerlerde bir duygusal kumbaram var. Yaşadığım her şey, hissettiklerim, gözlemlediklerim, okuduklarım, dinlediklerim... Her şey o kumbarada birikiyor. Sonra gün geliyor o kumbaradakiler bir bir ortaya dökülüyor ve bir şarkı çıkıyor ortaya. Şarkılarımda çoğu zaman çıkış noktası kendi yaşadıklarım ama insan kendi duygularını, tanıklık ettiği başka hikâyelerle harmanlamayı başarabildiği ölçüde iyi bir şarkı yapabiliyor sanırım.
Hayatın her alanında başarılı ve güçlü bir kadın olarak okurlarımıza vermek istediğiniz bir tavsiye var mı?
Toplum kadına, hayatın her alanında kusursuz, her alanda başarılı ve güçlü olmak ‘zorundaymış' gibi davranıyor. Bu noktada başarı dediğimiz, güç dediğimiz şey kadının omzuna yük, hatta bir yanılsama. Hiçbirimiz kusursuz kadınlar olmak zorunda değiliz. Önce bunu kabul etmek ve içselleştirmek gerek. Özgürce, tutku duyduğu alanı seçen ve bu alanı kendi rengine, kendi dilediği şekilde boyayabilen kadın mutludur ancak. Ve günün sonunda mutlu olabilmeyi başaran kadın güçlüdür. Çünkü gücünü içindeki uçucu olmayan dengeden alabilir o vakit. Ben özel hayatımdaki ve iş hayatımdaki başarıyı, genel geçer başarı kıstaslarını görmezden gelip benim için neyin değerli olduğuna, bana neyin iyi hissettireceğine odaklanarak elde ettiğimi düşünüyorum. Okurlara tavsiyem aslında tüm tavsiyeleri, tüm kalıpları boş vermeleri ve ertelemeden olmak istedikleri yerde, olmak istedikleri kişilerle, yapmak istedikleri şeyi yapmaya başlamaları. Çünkü başarı da güç de iç dünyanızda sizin için önemli olan şeyin/şeylerin adını koyabilmekle geliyor bence...