En büyük ilham kaynağım oğlum…
Sizi daha yakından tanıyabilmemiz için kendinizden bahseder misiniz?
Adım Ekaterina Dunaeva, 1985 yılında Rusya’nın Ekaterinburg şehrinde doğdum. Doğduğumdan beri hem sanatla hem sporla iç içeyim. Annemin ailesindeki herkes sporcu, baba tarafım ise tiyatro oyuncusu. 6 yaşından beri resim yapıyorum, lisede önce sanat okulu, sonra mimarlık bölümünü kazandım, üniversitede mimarlık bölümünü okumak istememe rağmen maalesef kazanamadım, bu duruma çok üzüldüm ve grafik tasarımı bölümüne yöneldim, üzerine bir de iç mimarlık eğitimi aldım. Aynı zamanda kayak ve tırmanış yaptım. Çok değişik ve dolu dolu bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşadım. Buradan bana böyle güzel zamanlar yaşattığı için anneme çok teşekkür etmek istiyorum.2007de Türkiye’ye taşındım. Eskişehir’de beni dövme sanatçısı olarak tanıyorlar ama ben bu mesleği sevmiyorum, bir tane dövmem bile yok. Ben kendimi ressam olarak görüyorum ve dövme dışında tüm boş zamanımı resim yapmaya ayırıyorum. Çocuk kitapları için resim çiziyorum, tablo yapıyorum ve çok sevdiğim oğlumun okulundaki duvarları boyuyorum ..
Otizmli oğlunuz Uzay için kısa film çektiniz ve katıldığınız yarışmada birinci oldunuz. Kısa film çekmeye nasıl karar verdiniz?
Üç sene önce, Otizm konusunda Sosyal sorumluluk projeleri yapmaya başladım. Neler yaşadığımızı, zor ve kötü geçen zamanları insanlara anlatmak istedim, tabii ki bu hastalıkla savaşan herkese umut ve destek vermek istedim. İlk filmin senaryosunu oğlumu beklerken kreşte yazdım. Sürekli yazıyordum zaten, oğlum büyüyünce güzel bir kitap daha yazabilirim. Otizm konulu kısa film yarışmasının afişini gördüm, senaryo hızlı oldu, en zor kısmı filmi kimin çekeceğiydi, beni anlayan kimi bulabilirim diye düşünürken Erdem Gösterişli hocayla tanıştık, buradan kendisine de teşekkür ederim, iyi ki var…
Zorlu bir pandemi süreci geçiriyoruz, siz bu dönemde neler yaptınız?
Pandemi zamanında oğlumla birlikte çok güzel zaman geçirdik, bol bol yemek yaptım, resim çizdim, her gün oğlumla oyunlar oynadık, köpeklerimizle gezip bisiklet turları yaptık. Kendimize zaman ayırmak oldukça keyifliydi.
Otizmle savaşan herkese umut ve destek olmak istedim…
Otizm’e farkındalık kazandırmak amacıyla ilgilendiğiniz başka projeler var mı?
Başka birçok projemiz var, ancak pandemi döneminde olduğumuz için maalesef hayata geçiremiyoruz. Sıradaki projemiz bir spor projesi, umarım seneye yapabiliriz!
‘Uzay ve Arkadaşı’ isimli oğlunuz ve köpeğiniz Çaça’yı konu alan resimli çocuk kitabı yazdınız. Aldığınız geri dönüşler nasıldı?
Aynı senede oğlum için bir kitap yazmak istedim. İstediğim şey sadece herkesin oğlumu tanımasıydı. Diğer çocuklar da bilsinler ki böyle otizmli arkadaşları da var bu hayatta. Çocukların kitap okumalarına destek olmak için kreşlere ve okullara 500 kitap hediye ettik. Umarım güzel bir dokunuş olmuştur.
Sanata olan eğiliminiz nereden geliyor, nelerden ilham alıyorsunuz?
Benim en büyük ilham kaynağım; oğlum, bana destek veren arkadaşlarım ve tabii ki dostluk, sevgi…
Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın desteğiyle oğlunuz Uzay için yazdığınız “Altmış Sekiz” şarkısının sözleri bestelenerek klip çekildi. Şarkının hikâyesinden bahseder misiniz?
Geçen sene oğlum için bir şarkı hazırladık "Altmış sekiz". Sözlerini Rusça yazdım ve arkadaşlarım da çevirisini yaptılar. Serenat Bayraktar hem müziğini yazdı hem de şarkıyı söyledi. Harika bir proje oldu! Erdem Gösterişli hocamız, bu güzel şarkının klibini çekti. Anadolu Üniversitesi de her zamanki gibi bize destek oldu, Anadolu Üniversitesi Çocuk Korosu bu şarkıyı 23 nisan konserinde söyledi. Aslında ben bu şarkıyı rüyamda gördüm, şarkıyı bir çocuk korosu söylüyordu, uyanınca hemen sözler ini yazdım, projedeki herkes gönüllü olarak çalıştı ve bu rüya gerçek oldu…
Tüm bunların dışında kendinize ayırdığınız özel zamanlarınız var mı, bu zamanlarda neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Kendim için ayırdığım özel zamanım neredeyse yok, sadece geceleri koşuya çıkıyorum. Spor, müzik ve açık hava bana çok iyi geliyor, herkese tavsiye edebilirim, gerçekten işe yarıyor…
Hayat mottonuz nedir?
Hayat mottom, hmm... Hiç düşünmedim. Sanırım çalışmak, sorumluluk sahibi olmak ve dürüstçe çalışmak benim için çok kıymetli.
Dolu dolu bir hayat yaşayın, sevdiğiniz işi yapın…
Okurlarımıza bir tavsiye verecek olsaydınız bu ne olurdu?
Tek hayatımız var, başka bir hayat yaşayamayacağız, bir şansımız daha yok. Bunu unutmadan yaşayalım. Dolu dolu bir hayat yaşayın, sevdiğiniz şeyleri yapın, hayatınızı yaşarken yanınızda sevdiğiniz insanlar olsun. Resim çizin, şarkılar söyleyin, müzik yapın, şiir yazın, fotoğraf çekin, spor yapın. Motor, araba, tekne kullanın, dünyayı gezin, paraşütten atlayın ve güzel bahçeli beyaz mavi pencereli, begonvil sarmalı bir evde, deniz kenarında hayat bitsin.
Sizi seviyorum…
Röportaj: Jiyan Tokay Fotoğraflar: Şerife Varol