Follow Life

Sinema dünyasının yükselen ismi; Yönetmen Vuslat Saraçoğlu

KÜLTÜR & SANAT

2015 çıkışlı Neden Tarkovski Olamıyorum filmindeki oyunculuğu ile başarılı bir çıkış yapan Vuslat Saraçoğlu yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metraj filmi olan Borç ile 37. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde Altın Lale En İyi Ulusal Film Ödülü'nü kazanmıştır. Oyuncu, yapımcı ve yönetmen kimliğiyle adından sıkça söz ettiren ve imza attığı her işi başarı elde eden Saraçoğlu ile Follow’a özel bir röportaj yaptık.

Okurlarımızın sizi yakından tanıması için kendinizden ve kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?

İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nin ardından İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler Bölümlerinden mezun oldum. Akademisyen olmayı planlıyordum o sebeple lisans eğitimimin ardından yüksek lisans için Boğaziçi Üniversitesi Modern Türkiye Tarihi Bölümü’ne girdim. Müzik Sosyolojisi üzerine çalışmalar yaptım. O süreçte Mithat Alam Film Merkezi ile tanıştım. Sinema merakım orada başladı.

Sinemayı meslek gibi değil; bir anlam bulma arayışı ve bir çeşit sağalma alanı olarak görüyorum.

Başarılı bir yönetmen olarak bu mesleği seçme nedenleriz nelerdi?

Sinemayı meslek gibi değil; bir anlam bulma arayışı ve bir çeşit sağalma alanı olarak görüyorum. Seçmedim de hayat beni oraya götürdü diyebilirim.

Müslüm Baba’nın Evlatları belgeseli ile tanıdık sizi, bu konuyu neden seçtiğinizden bahseder misiniz?

Müslüm Baba’nın Evlatları da bir merakın sonucu doğdu. Müslüm Gürses’in reklamlara çıkıp “bırr”ladığı, “İtirazım Var” şarkısını “İhtiyacım Var”a dönüştürdüğü, Teoman’ın “Paramparça”sını söylediği dönemde Müslüm Gürses hayranlarının “baba”larının yeni imajı hakkında ne düşündüğünü merak ettim. Zaten o dönemde Boğaziçi’nde müzik sosyolojisi çalışıyordum. Bu alanda bir ödev yapmam gerekiyordu. Ödev konusu olarak kendime arabeskçilik potası altında kolay kolay eritilemeyeceğini sezdiğim, kendine has bir sosyolojik grup olduğunu düşündüğüm Müslümcüleri seçtim. O sırada pek çok Müslümcü ile tanıştım ve onlarla ilgili bir makale yazdım. O tanışıklık sırasında Müslümcülerle ilgili bilinen pek çok basma kalıp düşüncenin geçersiz olduğunu fark ettim, benim de onlara ilişkin düşüncelerimde pek çok ezberim bozulmuştu. Müslümcülerin “baba”larına olan sıradışı sevgilerini araya birinin girip makale ile iletilmesindense bir belgesel kanalıyla bizzat kendilerinin dillendirmelerinin daha iyi bir fikir olacağını düşündüm. Belgesel de öyle ortaya çıkmış oldu.

Bu belgesele çalışırken zorlandınız mı? Yaşadığınız ilginç bir olay varsa bizimle paylaşır mısınız?

Çok zorlanmadım aslında çünkü süreçte Müslümcüler bana çok yardımcı oldu. Çok fazla ilginç olay yaşadım ama bir tanesi ayrıca anlatmaya değer: Biz çekimlere daha Müslüm Gürses hasta olmadan başlamıştık. Hastalığı ağırlaştığında Müslümcülerle birlikte çok fazla zaman geçirir hale gelmiştik. Vefatın ardından mezarının başında Müslüm Bey’in yedisi töreni yapılıyordu. Orada daha önce karşılaşmadığım bir Müslümcü vardı. Beni ve kameraman arkadaşımı tanımadığı için kameramızı alandan çıkarmak istedi. O sırada bizi tanıyan Müslümcü arkadaşlarla aralarında ufak çaplı bir arbede yaşandı. Sonrasında o kişi durumu anladı, bizden özür diledi. Biz de acılı halde böyle bir tepki vermesini çok iyi anladığımızı söyledik. Sonrasında o da diğer Müslümcüler gibi arkadaşımız oldu.

İnsanın yazdığı senaryoları kendisinin hayata geçirmesi muazzam bir duygu.

Yönetmenliğin yanı sıra oyuncu ve senaristsiniz, hepsini yapabiliyor olmak sinema sektöründe bir avantaj diyebilir miyiz? Oyunculuk ve senaristliği seçme nedenleriniz nelerdi?

Evet, bir avantaj olduğunu söyleyebilirim. İnsanın yazdığı senaryoları kendisinin hayata geçirmesi muazzam bir duygu. Ayrıca sadece kendinize hesap veriyor olmanız da büyük özgürlük. Yazmak, kendimi bildiğimden beri çok severek yaptığım bir şey. Kimi konuları kurcalamak kimi duyguları anlatmak için yazmak gerekiyor. Tabii ki senaryo, yazının sadece bir alanı. Kimi konular, olaylar ve duygular senaryo olmaya ve sonrasında filme dönüşmeye daha çok yakışıyor. Yani ben senarist olmayı seçmedim de birtakım ihtiyaçlardan dolayı senaryo yazmayı öğrenmeye çalıştım diyelim. Oyunculuk bahsinde de kendime uygun bulduğum ve doğru cast olduğumu düşündüğüm projelerde yer almaya çalışıyorum.

İlk uzun metraj filmimi çekiyor olmak çok heyecan verici, çok zevkli aynı zamanda da çok zordu. Ama Eskişehir’in olanaklarının bu zorlukları neredeyse yarıya indirdiğini söyleyebilirim.

Senaryosunu yazdığınız filmin yönetmenliğini yapmak nasıl bir duygu? Bu anlamda Eskişehir’de çekilen “Borç” filminin sizdeki yeri nedir? Eskişehir film çekimi açısından kolaylıklar barındırıyor mu?

İlk uzun metraj filmimi çekiyor olmak çok heyecan verici, çok zevkli aynı zamanda da çok zordu. Ama Eskişehir’in olanaklarının bu zorlukları neredeyse yarıya indirdiğini söyleyebilirim. Eskişehirli pek çok kurum ve kişinin ciddi yardımlarını gördüm. Türkiye Otelciler Birliği Eskişehir Temsilcisi Kaan Erdin’in ismini özellikle telaffuz etmek istiyorum; çünkü bana ilk inanan kişi oydu. Onun dışında Abacı Grup, Espark, Odunpazarı Belediyesi, Teras Balık ve Memphis’in de çok değerli destekleri oldu. Tabii Eskişehir halkını da unutmamak lazım. Özellikle Kırmızı Toprak Mahallesi’ndeki Doğuş Apartmanı sakinleri çok anlayışlıydılar. Bence, En İyi Film Ödülü’nde genel olarak Eskişehir’in payı büyük.

Ayrıca Eskişehir hakikaten çok güzel bir şehir. Otantize etmeye çalışan bir tavırla söylemiyorum bunu, İstanbul’da yaşayan pek çok insanın şaşırarak bakacağı bir tahammül düzeyi ve sükûnete sahip.

Sinema, içi boş ve ezberlenmiş özgüven dediğimiz şeyin kolay üreyebildiği de bir yer.

Sinema sektöründe bir kadın yönetmen olarak var olmanın avantajları veya dezavantajları oluyor mu?

Son zamanlarda ciddi ilerlemeler olsa da sinema hala eril kodların fazlasıyla geçerli olduğu bir alan. O kodlara uyum sağlamaktansa onlarla savaşmayı seçen biri olduğum için zorluk yaşıyorum elbette. Ayrıca sinema, içi boş ve ezberlenmiş özgüven dediğimiz şeyin kolay üreyebildiği de bir yer. Sektörde de kimi insanların gözünün bu altı dolu olmayan özgüveni, muktedir pozlarını aradığını düşünüyorum. Sizde bulamadıklarında şaşırıp ezberleri bozulabiliyor. Bir süre sonra da bunu suistimal etmeye çalışabiliyorlar. Ama sorun yok, herhangi bir yılgınlık hissetmiyorum.

İşlerini beğenerek takip ettiğiniz yerli ve yabancı meslektaşlarınız var mı?

Elbette. Kieslovski, Kiarostami, Asghar Farhadi, Dardanne Kardeşler, Vinterberg, Pelin Esmer, Yeşim Ustaoğlu, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz... Onlar zaten işin daha çok başındayken bize sinema tutkusu aşılayan ustalar... Onlar dışında Türkiye’den Belmin Söylemez, Mahmut Fazıl Coşkun, Emin Alper, Çiğdem Vitrinel, Murat Düzgünoğlu, Kaan Müjdeci, Banu Sıvacı’nın filmlerini merakla bekliyorum. İsmini unuttuğum pek çok kişi vardır eminim.

Aslında bakarsanız kısa-uzun, belgesel-kurmaca olmak üzere tüm yönetmen arkadaşlarımın üretimlerini takipteyim; hepsini merakla bekliyorum. Yurtdışından da severek takip ettiğim pek çok yönetmen var elbette; Lanthimos, Julie Bertucelli, Rubin Östlund bunlardan bazıları.

Yakınlarda Nana Ekvtimishvil isimli Gürcü bir yönetmenden “Benim Mutlu Ailem” diye bir film izledim. Çok sevdim.

Son iki yılda müzik, hayatımda çok önemli bir yer kaplamaya başladı.

2020 yılında iki single ile sesinizi dinleme fırsatı bulduk. Bu yıl yeni şarkılar gelecek mi? 2021 yılı için hedefleriniz nelerdir?

Müziğe ve edebiyata da meraklıyım. Son iki yılda müzik, hayatımda çok önemli bir yer kaplamaya başladı. Bu durumdan çok hoşnutum. Sinema hayatımı da olumlu etkilediğini düşünüyorum. Bir süredir “Kalmadı” isminde yeni bir şarkı için çalışıyorduk. Çok yakında pek çok platformda dinlenebilir olacak.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.