Yarattığınız tasarımın özellikleri neler?
Sürdürülebilir kumaşlar olması. Tencel, organik pamuk ve geri dönüşümlü polyester gibi doğa dostu kumaşları kullanarak doğayı, geleceği kendi yöntemlerimle korumaya çalıştım. Kumaşlarımın sürdürülebilir polyester iplikleri plastik şişelerden üretilmektedir. Geri dönüştürülmüş polyester ipliklerimiz ile, müşterilerin ve tüketicilerin sürekli büyüyen okyanus plastiği problemini çözmede rol oynamaktadır. Kumaş üretimimde okyanusa girme riski yüksek olan şişelerden elde edilen birinci sınıf pes iplik kullanılmaktadır. Milyarlarca plastik şişeyi geri dönüştürülmüş iplikleri kullanarak uzun zamandır hava, toprak ve doğal kaynaklarımızı korumayı önemsiyoruz.
Sürdürülebilir bir tasarımı hayata geçirmenin zorlukları neler?
Hiçbir zorluğu yok, aksine son derece keyifli. Yeni koleksiyonum "Onu Alma Beni Al" ı oluştururken çok özel sürdürülebilir kumaşlar elde ettim. Koleksiyonu hazırlarken birincil hedefim buydu.
WOOLSTRETCH Teknolojisi ile özel dokuma kumaşlar yaptırdım. %100 yün kumaşa; yünün doğasındaki yaylanma yeteneğinden esinlenerek, yün içeriğini eksiltmeden ve elastan kullanmaksızın WSF teknolojisi ile doğal esneklik ve dayanıklılık kazandırdım. İnsan hayatı içinde hem konforlu hem de duyarlı tasarımlar yapmış oldum.
Çevre dostu bir tasarım yaratırken moda trendlere bağlı kalmak zor oluyor mu?
Hiçbir zorluğu yok, çıkan koleksiyonda gördüğünüz üzere kumaş kalitesi, konforu, ışığı rengi tam istediğimiz kıvamda. Hikayesiyle, duygusuyla ve yenilikçi yaklaşımıyla, protestan yönüyle tam istediğim gibi bir koleksiyon oldu.
Sürdürülebilir moda tam olarak ne demek?
Ben sürdürülebilir modayı geleceğe yatırım olarak tanımlıyorum. Doğaya verilen zarar en aza indirgenmeye başlandı. Modanın yeşile, vitrinlerin ise tabiata dönmesinin vakti geldi de geçiyor.
Emre Erdemoğlu stilini tarif etmenizi istesek... Tasarımlarınızı oluştururken zihninizin köşesinde nasıl bir erkek profili canlanıyor?
Yenilikçi, dinamik, elegance... Bu üçünü taşıyor olmanız gerekiyor her şeyden önce. Yeniliğe açık olan, sitiliyle ilham veren, giydiği ürünün ruhuyla kendi ruhunu öpüştürebilen erkeklerin gardırobuna hitap ediyorum. Mevcut gardıroba sahip, hikayesi olan karakterleri seviyorum. Daha kolay anlaşıyorum onlarla.
Koleksiyonlarınızı nasıl hazırlıyorsunuz? ilham aldığınız şeyler nedir?
Öncelik her zaman hedef kitledir benim için; oluşturduğum hikayedeki karakterlerle hedef kitlem arasında bir bağ oluştururum. Bu dengeyi kurmayı başardıktan sonra, “Concept Board”umu hazırlarım. Hazırladığım sezonun temasını belirlemeden önce, anahtar kelimelerimi oluştururum. Bunların anlamlarını, tarihsel boyutundan günümüzdeki yerine kadar araştırmalar yaparım. Anahtar kelimemin sanata, spora, yaşama etkisini araştırırım. Hikayemin içerisine girecek ana ve ara renkleri belirlerim. Konseptimle ilgili yeterince araştırma yaptıktan sonra ortaya çıkan kimlik yüzümde tebessüm oluşturup beni heyecanlandırıyorsa bu doğru yolda olduğumu gösteriyor zaten. İşte bu yüzden bütün koleksiyonlarımın dili oluyor. Söyleyecek bir şeyleri, anlatacakları oluyor. Hikâye tadında oluyor.
Erkek modasında tabuları deviren bir tasarımcısınız... Erkek giyimindeki en kısıtlayıcı tabular neler size göre? Koleksiyonlarınız ile erkelere ne gibi yeni giyim alışkanlıkları öneriyorsunuz?
80'lerde hâkim olan cinsiyet rollerine karşı çıkma ve bir anlamda bu cinsiyet rollerini "bükme" anlayışını bu aralar çok düşünüyorum, çünkü o zamanlar yenilikçi ve cesur olan bu fikirler, 2000'li yılların Y Kuşağı için artık aşılmış bir konu. Y Kuşağı artık her iki cinsin de istediği gibi davranabileceğini, tek bir uygun "kadın" ve "erkek" görüntüsünün olmadığını düşünüyor. Artık insanlar sokaklarda cinsiyet ayrımı gözetmeksizin uzun bir kazak, dar bir tayt veya bol desenli bir gömlek giyebiliyorlar. Cinsel kimliğin kıyafetler aracılığıyla belirlenmesine karşı çıkışı, 21. yüzyılda artık su götürmez bir şekilde haklı bulunuyor. Benim de koleksiyonlarımda bu kavramı yakalamanız mümkün.
Son zamanlarda gördüğünüz sanata dair en güzel şey neydi?
Bir filmden çok etkilendim. Maudie'nin hikayesini çok sevdim. Gerçek hayattan uyarlanmış, İrlanda yapımı film evrende hayal gücünden daha yüksek bir şeyin olmadığını kanıtlar nitelikte. Sally Hawkins ve Ethan Hawke'nin yüksek oyunculuğu da filmin içinde kaybolmanıza neden oluyor.
2020 yılının erkeğini nasıl tarif edersiniz? Bu bağlamda tasarımlarınızı şekillendiren öncelikleriniz/ilhamınız neler oldu?
Emre Erdemoğlu 2020-2021 Sonbahar-Kış koleksiyonunda "Beni Bağrına Bas" temasıyla birbirimizi bağrımıza basmanın, cömertliğin, bitip tükenmez bir sabrın, önyargısız olmanın, birbirimizin hatalarını, budalalıklarını ve çirkinliklerini kabul etmenin ve en zor anlarda bile birbirimize daha sıkı sarılmanın hala mümkün olduğu bir dünya öneriyor. İnsan ilişkilerinin günümüzde geldiği son noktayı protestan bir anlatımla ifade etmeye çalıştım koleksiyonumda. Duygunun, hissiyatın azaldığı bir dünyayı kabul etmeyip birbirimize daha sıkı sarılmamız gerektiğini farklı bir dille anlattım.
Emre Erdemoğlu Sonbahar/Kış koleksiyon detaylarını sizden dinleyebilir miyiz?
Koleksiyonun bütününde Birbirine sarılmış insan figürlerini dokuma ve baskı teknikleriyle ilmek ilmek işledik. Tüm detaylarda sarılan, sıkı sıkı sarılan figürleri grafiksel bir dille yorumlayıp, üç boyutlu insan figürleri tasarlayıp koleksiyona enjekte ettim.
70'ler stili yıkamasız, likrasız gramajlı jeanleri bu sezon ilk kez koleksiyonumda göreceksiniz. O size çok tanıdık gelen slim fit Emre Erdemoğlu kalıpları yerini deforme olmuş formlara bıraktı bu sezon. Çok geniş omuzlarla izleyenleri şaşırtacağız...
Özellikle erkek modasını tercih etmenizin nedenlerini ve erkek giyim tasarlamanın artılarını/eksilerini öğrenebilir miyim?
Üniversitede öğrenci olduğum yıllarda markalaşma sürecim başladı ve bu süreçte kadın giyimin, erkek giyime oranla dünyada bambaşka bir yere geldiğini, yelpazesinin çok daha geniş olduğunu gördüm. Kendim için de alışverişe çıktığımda erkek modasının çok kısır ve alanının dar olduğunu deneyimledim. Bu da erkek modasına başlamam da önemli bir sebep oldu aslında.
Erkek giyim çok farklı kadın giyimden. Daha eğlenceli. Erkekler inandıkları kişilere teslim olurlar. Kadınlar başkaları için giyindiği için hata yapma oranları daha yüksektir. Stilde belli bir yolda gidemezler. Hep değişkendir, çünkü etrafında çok fazla rakibi vardır. Erkek gerçekten ihtiyaç duyar, satın alır. Bunu yaparken de teslim olur.
Denim ve deri tasarımlar çalışmak konusunda ustasınız. Bu iki dokuyu üzerinde iyi taşımak isteyenlere nasıl ipuçları verirdiniz?
Çok teşekkür ederim. Deri benim bu işe başladığım ilk günden beri kullanmaktan çok keyif aldığım özel bir materyal. Zamansız bir ürün. Jean de öyle asla modası geçmeyen, kaldıkça güzelleşen muhteşem ikili olarak görüyorum. Bence herkesin gardırobunda bu zamansız, kurtarıcı iki ürünün olması gerekiyor. Açıkçası benim bile hayatımı kolaylaştırıyor. Yıkamalı, kalıbı iyi bir jean pantolon, iyi dikilmiş bir deri ceketiniz varsa gardırobunuzda, günü kurtarırsınız!
Kenan Doğulu’nun son zamanlardaki sahne kıyafetleri, özellikle de çarpıcı ceket tasarımları size ait. Tabii bu arada Murat Boz, Çağatay Ulusoy gibi başka ünlüleri de giydiriyorsunuz. Nasıl bir ilişkiniz ve çalışma şekliniz var ünlülerle?
Kenan inanılmaz bir müzisyen. Onunla uzun yıllardır çok keyifle çalışıyorum. Sahnesi, enerjisi, vizyonu, sanatı her şeyiyle kusursuz. Hep çok heyecanlı, ışıl ışıl...Sahne kostümleri konusunda çok titiz. Işıltıyı, işlemeyi, nakışı, boncuğu en çok ona yakıştırıyorum. Ne zaman yeni bir şey yapsam bu Kenan diyorum. Yenilikçi, özgür ve çok hâkim sahnesine. Bütün iyilikler onda toplanınca çalışması da çok keyifli oluyor tabi. Merve Kırşan styling konusunda sonsuz yetenekli. Tüm süreci onunla beraber yapıyorum. Kenan stili diye bir şey var. Onun deri ceketleri, şapka ve aksesuarları, nakışlı, işlemeli gömlekleri...
Diğer sanatçı arkadaşlarımla da bu proses aynı şekilde ilerliyor. Hepsi çok teslimiyetçi. İnanarak geliyorlar bana, teslim oluyorlar. Zaten çoğunun sahnesini hazırladığım için hepsi sahnede biraz daha hareketliliği tercih eden sanatçılar. Keyifle hazırlıyorum hepsine.
Erkek koleksiyonları tasarlamanıza rağmen, Ayşe Hatun Önal’ı da giydirdiniz. Emre Erdemoğlu kadını ona mı benzerdi?
Aslında özellikle seçilmiş bir isim değildi. Ben cinsiyetsiz ürünler tasarlıyorum. Erkek için yaptığım bir takım kadında da çok rahat uyarlanabiliyor. Veya kadın için yaptığım bir kabanı erkek koleksiyonuna adapte edebiliyorum. Dünya çok farklı artık, cinsiyetsiz. Formlar, siluetler kimliksiz. Bu yüzden benim kadın kimliğimle, erkek kimliğim birebir aynı. Yenilikçi, dinamik, elegans...
AW 19/20 sezonunda sunduğunuz “Onu Alma Beni Al” koleksiyonunda yorganımsı puf dokular, şık saten erkek pijamalarının dış giyime uyarlanmış halleri, sıcacık, cosy, neredeyse domestik bir ruh vardı. Hazırlarken nereden yola çıkmıştınız?
Emre Erdemoğlu 2019-2020 Sonbahar-Kış koleksiyonunda geçmiş̧, gelecek ve an arasındaki ilişkide, duygu, hayal ve gerçeklikler ekseninde, Aşkın sonsuz gücü ile perçinlenen ‟ONU ALMA BENİ AL” temasını vurguluyoruz.
Sezen Aksu'dan ilham alınarak hayata geçirilen koleksiyonumuz, özellikle aşka olan inancımızın yok olduğu bu süreçte, bizi bekleyen geleceğe karşı optimist bir tavır takınıyor.
Koleksiyonun bütününde Sezen Aksu şarkıları ve portresini ilmek ilmek işledik. Tüm detaylarda Sezen Aksu portresini grafiksel bir dille yorumlayıp, şarkı sözleri koleksiyona enjekte ettim.
Şu sıralar üretkenliğinizi korumak için kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Sakin olmaya çalışıyorum. Üretmeye evimde devam ediyorum. Yarım kalmış eksik tüm işlerimi tamir ediyorum. Kendimle ilgili iyileşme sürecindeyim. Bitkilerimle ilgileniyor, koleksiyonuma yeni çizimler ekliyorum. Uzun süredir rafa kaldırdığım plaklarımı dinliyorum. Yepyeni soundlar keşfettim. Ailemle, arkadaşlarımla daha sık konuşup, güzel zamanlar için planlar yapıyorum.
Bir sonraki Sonbahar/Kış sezonunu nasıl hayal ettiniz?
Sıcak ve soğuk renklerin bir arada sunulduğu iki kutuplu koleksiyonu daha da çarpıcı ve eğlenceli hale getiriyor. Ana renkte gök mavi ve pişmiş portakal önemli rol oynuyor. Lila, limon sarısı ve sonbahar yeşili yardımcı karakter gibi tam ara tonlara enjekte edildi. Ama asıl star karakterimiz şımarık beyaz! Bu koleksiyonun saflığı ondan sorulur.
Dönem olarak 70'ler üzerinde çalıştığım için bol aksesuarlı bir koleksiyon göreceksiniz. Uzun deri eldivenler, geometrik formda trikolar, çantalı kemerler, yerle bir atkılar defilenin sürprizleri arasında yer alıyor.
Pandemi dönemindeki içe kapanmamızın izlerini, gelecek tasarımlarınızda ve koleksiyonlarınızda görecek miyiz? Bu dönem sizi nasıl değiştirdi?
Dezavantajı avantaja çevirmek diye bir şey varmış! Zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde teslim olmak yerine, üretmeye devam ediyorum. Evimdeyim. Köklerime indim. Uzun zaman sonra ilk kez kendimle baş başa kaldım. Düşünecek, üretecek, askıya aldığım her işimi iyileştirecek bir zamanlamadayım. Şimdi zaman kriz yönetme zamanı. Oturup hiçbir işe yaramama zamanı değil. Daha çok üretme, daha çok kenetlenme, çoğalma zamanı.
Yepyeni bir koleksiyon hazırladım. İnanılmaz keyif alarak yapıyorum işimi çok yakın dostlarım bilir. Koleksiyon bitmek üzereyken ve her şeyin planlaması yapılmışken askıya almak zorunda kaldım işlerimi. “Koleksiyon iyileştirme” diye bir şey vardır. Her sene koleksiyonum bittiğinde bu “iyileştirme” sürecini bulamıyordum. İlk kez bu süreci yaşıyorum. Koleksiyonda eksik bulduğum parçaları tamamlıyor, yeniden eskizler çiziyorum. Fazla bulduğum parçaları şimdilik askıya alıyorum. Yeni fikirler, yeni dokular, renk bloklamaları ve stylingi de yeniden revize ediyorum. Ve çıkan sonuçtan oldukça mutluyum!
Müzikle ilginiz hangi düzeyde? Şu sıralar neler dinliyorsunuz?
Sanırım müzik olmadan çalışamam, yaşayamam, üretemem. İşte, evde her yerde kulağımda olmalı. Beni inanılmaz besliyor. Evimde sürekli plak dinliyorum. Ses kalitesi, duygusu daha yüksek benim için. Son günlerde Bıllıe Holiday, Lena Horne, Nına Sımone, Percy Sledge, Ben E. Kıng, James Brown, Barbara George gibi isimlerin plaklarını aldım. Zamanda yolculuk yapıyorum. Özellikle Percy Sledge 'nin "When A Man Loves A Women" a bayılıyorum.
Bu yaşadıklarımız gelecek planlarınızı nasıl değiştirdi? Şimdi sırada ne var?
Kendi markamla ilgili yepyeni bir sürece giriyorum, aslında tasarımcılar için sağlıklı bir süreç başlıyor. Yenilenen dünyada el işçiliğin, sanatın, zanaatın kıymetinin artacağını düşünüyorum. Özel dikimin, kaliteli kumaşın ve ürünün daha katma değer kazanacağını bir döneme giriyoruz. Yenilenme ve yapılanma sürecindeyiz. Biraz da yeni dünya anlayışı öğretecek bize neler yapmamız gerektiğini bu süreçte.
Genel olarak moda dünyasında da da sürdürülebilirlik, empati gibi kavramların öne çıktığını gördük. Sizce moda ve tasarım dünyası, kendini dünyaya karşı daha sorumlu hissedecek mi? Trendler ne yönde değişecek?
Hızla gelişen ve değişen dünyada fast-fashion akımının içinde birçok markanın birbiriyle yarış edercesine "Nasıl kalitesiz üretim yapabilirim?" sorularıyla oluşturdukları kargaşayı yakından üzülerek izlemekteyim. Bu hızla gelişe, değişen ve para hırsıyla kavrulan dünyada doğanın bize nasıl olumsuz tepkiler verdiğini hepimiz görmekteyiz. Bireysel olarak herkesin bu anlamda üzerine düşeni yapması gerekiyor. Hızlı tüketimle beraber modada bir stilden bahsetmek mümkün değil. Örneğin ben 90'lardan sonraki moda trendlerini moda akımlarını size anlatamam. Hızlı tüketim çağı maalesef bu kavramları da hızlı tüketmeye neden oldu.
Bence hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Toplum olarak hızlı ve gereksiz tüketime bir son verip geri dönüşüm algısını yaygınlaştırmalıyız. Doğada var olan atık plastik ve malzemeleri dönüştürerek, gelecek nesile örnek olacak projeler yapmalıyız. Bir jean pantolon üretiminin ne kadar su kaybına neden olduğunu, fabrika atıklarının nelere sebep olduğunu, hava kirliliğin asıl sebeplerinin ne olduğunu insanlara anlatmalıyız. Amerika’da her sene yaklaşık olarak 13 milyon ton tekstil ürünü imha ediliyormuş. Düşünsenize bu kadar büyük miktarda su kullanımı global su kirliliğinin %20’sini tekstil atıklarından oluşturuyormuş.
Biz tüketicilerin farkındalığımızı arttırıp gereksiz yapılan fast-fashion alışverişini azaltarak veya ikinci el giyimini benimseyerek ihtiyacı olanlara da verebiliriz. Sonrasında hem tekstile hem de çevreye destek olan tüketici sınıfında yerimizi alabiliriz.
Röportaj: Furkan Canarslan