İnsan Merkezli Toplumsal Değişim İçin Çaba Gösteren Bir Kadın Lider "Asuman Kökten"
Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Konya’nın Yunak ilçesinde doğdum. Yirmi beş yıl önce Belçika’ya taşındım. Rehabilitasyon uzmanıyım. Oraya gittikten sonra sosyal faaliyetlere ve yardım etkinliklerine öncülük ettim. Afrikalı çocuklar, özel çocuklar, ve ihtiyaç sahibi diğer çocuklara destek olduk. Belçika’ya taşındıktan sekiz yıl sonra eşimle beraber bir şirket kurduk. On iki yıl boyunca onu işlettik. Ben de şirketin hem yöneticisi ve hem de kurucusuydum. Daha sonra Global Elite Pack şirketimizi kurduk. Orası da plastik, alüminyum ve kâğıt üzerineydi. Bu süre içerisinde iki kızım ve bir oğlum oldu. 2013-2018 yılları arasında Avrupa Türk Demokratlar Birliği - bugünkü ismiyle Uluslarası Demokratlar Birliği/nin (UID) kadın kolları başkanı olarak görev yaptım. Belçika’nın on üç şehrinde şubeler açıp faaliyete geçirdim. Amacımız yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızı daha güçlü olabilmeleri için destek sağlamaktı. Kadınlarımızı da her şubeye yönetici olarak getirdik. Her şubede on ikişer kişilik gruplar oluşturuldu ve seminerler düzenlendi. Oradaki yurttaşlarımızın toplumsal hayata ve yerel sisteme daha kolay uyum sağlayabilmeleri ile sosyal ve ekonomik statülerini güçlendirebilmeleri için faaliyetler gösterdik. Daha sonra seçme ve oy kullanma hakkı verilince üç seçim bir referandumu oradaki gruplarımız ve çalışmalarımız sayesinde yüksek katılım sağlandı. Avrupa genelinde pek çok etkinliğe öncülük ettik. Hapishanelerde, yetimhanelerde yaşayan Türk kardeşlerimize elimizi uzattık. Kendi örf, gelenek, göreneklerimize göre yardımlarda bulunduk. Mesela Ramazan ayında iftarlar verdik. Sağlık alanında şubeler olarak seminerler verdik. Kadın haklarına yönelik de çalışmalarımız oldu. Kadın haklarını korumak adına bilgilendirme faaliyetlerinin yanı sıra kadına şiddet olaylarında protestolar yaparak tepkimizi gösterdik. Çünkü maalesef kadına şiddet o dönem bayağı bir fazlaydı. Bunların hepsini UID bünyesinde gerçekleştirdik.
Bu projelerden yola çıkarsak Avrupa ile Türkiye arasında sosyal yardımlaşma konusunda ne gibi farklar var?
Özellikle toplumsal sosyal yardımlaşmanın ülkemizde daha yaygın ve samimi olduğunu düşünüyorum. Bu noktada Avrupalı Türklerle temelde çok büyük farklar göremesek de kadına ve çocuğa şiddet ile bakıma muhtaç engelli bireylere dikkat çekmek isterim çünkü toplumda acil çözüm üretilmesi gereken hassas konular olduğunu düşünüyorum. Avrupa’da bu gibi önemli farkındalık ve sorumluluklar kurumlar üzerinden ve yardım politikalar ile ilerlediği için hızlı çözüm üretmekte gecikebiliyorlar, ancak ülkemizde oldukça küçük toplumsal yardımlaşma grupları ve derneklerle kısa sürede çözümler üretebilecek bir kültüre ve doğal bir mekanizmaya sahip olduğumuzu söyleyebilirim.
Ayrıca, toplumsal yardımların yaygınlaşması noktasında da bir fark olduğu açıktır. Bu noktada sürdürülebilirliğini sağlayacağımız destek programlarını yaygınlaştırabiliriz. Örneğin; kadınlar için güvenli evler, psikolojik danışmanlık hizmetleri, hukuki yardımlar, rehabilitasyon programları, hareketlilik ve günlük yaşam aktiviteleri gibi alanlarda hayati önem taşıyan sosyal yardımlaşma programları yaygınlaştırılmalı. Ek olarak, kadınların istihdamını destekleyen sosyo-ekonomik projeler önem arz etmektedir.
Orada tek başınıza bir kadın olarak güçlü bir duruş sergilemişsiniz. Bunları yaparken en büyük destekçiniz kimlerdi?
Ailem gerçekten benim en büyük destekçimdi. Dışardan da tabii ki destek olan kişiler oldu. Bu süre içerisinde zaten çok fazla insanla tanışıyorsunuz. Çok fazla insana da el uzatıyorsunuz ve gönül bağı kuruyorsunuz. Sonunda da o insanlar artık aileniz gibi oluyor. En zor anlarınızda, yapamayacağınız ya da yapmakta zorlanacağınız çalışmalarda yanınızda oluyorlar. Yurt dışında Türkiye özlemi baskın olduğu için orada birbirine kenetleniyorsun. İlişkiler daha sağlam oluyor.
Nasıl bir bakış açısı vardı?
Eskiden Avrupa’da eğitim düzeyi dolayısıyla sosyo-ekonomik düşük, sadece biraz para biriktirip tekrar yurduna dönecek yabancılar olarak görülüyorduk. Türkiye’de de biraz para biriktirip tekrar dönecek olan,sadece ailesine bir şeyler alabilecek vaziyete gelebilmek için oraya göçen gurbetçiler olarak değerlendiriliyorduk. Günümüzde eğitim düzeyi yükseldi. Kadınlar da el emekleriyle ön plana çıktılar. Ülke ekonomisine katkı sağladılar. İlk nesil ya da ikinci nesil gibi oturup sadece işe gidip gelmiyorlar. Sosyal yaşamda da siyasette de başarılı olan, belediyelerde encümen olan, söz sahibi olan arkadaşlarımız mevcut. Doktorlarımız, avukatlarımız, öğretmenlerimiz çoğaldı. Benim kızlarım da bu gruba katkı sağlayacak konumdalar. Birisi psikolog olacak birisi de şu an hukuk alanında ilerliyor. Oğlum da şirketimizin işletmeciliğini yapıyor. Yani gençler şu an çok daha bilinçli bir şekilde hayata adım atmaya başladılar. Yeni nesil bilinçlendirildi. Bizim için zaten önemli olan unsurlardan birisi buydu. Avrupa’da yaşayıp hayatını orada idame ettiren Türk halkı için oraya uyum sağlamak önemliydi. Aynı zamanda sosyal faaliyetlerde de operaya, tiyatroya ve genel olarak sanata ilgi çoğaldı. Aslında bu da aileden başlıyor tabii. Çünkü aile huzurlu olduğu zaman çocuklarına ekstra “Ne verebiliriz? Onlara ne katabiliriz? Onları hayata daha güçlü nasıl hazırlayabiliriz?” diye düşünmeye başlıyorlar.
Türkiye ve Eskişehir için hedefleriniz nelerdir?
2 yıl önce buraya yerleştim. Eskişehir gerçekten çok sevdiğim ve bildiğim de bir şehir. Benim merkezim sadece insan. Merkezi insan olan her yapıcı oluşumun içinde var olmak isterim. Burada olma sebebim ise Eskişehir bana Avrupa’nın eksikliğini hissettirmiyor. Tam bir Avrupa kenti olduğunu düşünüyorum. Bu şehirdeki insanları desteklemek benim için önemli. İnsan odaklı, toplumun ihtiyaçlarına yönelik çözümler ve çalışmalar hedeflerim arasında. Buradaki insanlar arasında hoşgörü, çok kültürlülük ve ilerici düşüncelerin birleştiğini görmek beni mutlu ediyor. Amacım, bu değerleri destekleyen ve gönül bağı kurmamızı sağlayan projelere odaklanmak. Eskişehir genel olarak Türkiye için ilham verici bir model.Sonuç olarak, benim hedefimin temeli insan.
Kadınlarla ve çocuklarla ilgili yaptığın projeleri baz aldığımızda Eskişehir’i ve Türkiye’yi bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? Çözüm olarak neler yapılabilir?
Ben insanları hayatımın merkezine alıyorum, ilk sıraya da kadınları koyuyorum. Tek çözüm yolunun bu olduğunu düşünüyorum. Kadınlara ve çocuklara çok önem veriyorum. Ben Eskişehir’de ve Türkiye’nin diğer şehirlerinde açıkçası bu faaliyetleri yeterli bulmuyorum. Yapıyorum ile yapmak arasındaki uçurumu henüz aşamadığımızı düşünüyorum.
Kadınların siyasetteki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterli mi sizce?
Kadınlar hayatın her alanında olmalı. Siyaset alanında da çok güzel işler başaran kadınlarımız var. Fakat bunu ileriye taşımak mümkün… Herseyden önce ülkemizde, her parti için kadınlara siyasette fırsat eşitliğini sunabileceğimiz zemin oluşturulmalı. Kadınlar siyasette sadece bulundukları çevreyi değil aynı zamanda geniş kitlelere hitap edebilecek öz güveni her zaman kendinde bulmalı, yani kadınların bulundukları konumu veya görüşü yeterli görmesi bizi toplum olarak ileriye taşımaz. Kısacası kadın elininin ve aklının bulunduğu her noktada ilerleme ve başarı kaçınılmazdır. Sadece siyasetle kalmayarak toplumun her alanında kadına verilen rollerin artması en büyük dileğimdir.
Bir vatandaş, bir birey, bir kadın veya bir anne olarak neler yapılabilir?
Burada belediyelere yani yerel yönetimlere iş düşüyor. Çünkü devletimiz gereken bütün sosyal hakları vermeye çalışıyor kadınlara ve veriyor da. Mahalle muhtarlarına kadar inilmesi gerekiyor. O bölgedeki fakir, yardıma muhtaç, özel çocuğu olan aileler, şiddet gören anneler ya da şiddet gören çocuklar belirlenecek. Bu çok zor değil. Gördüğümüz şeyi görmemiş gibi yapamayız. Bugün biz görmezsek yarın bizim çocuğumuza olur, kötü şartlara maruz kalır. O yüzden yerel yönetimlerden başlamak lazım.
Ben devletçi; devletini, milletini, bayrağını seven bir insanım. Bahsettiğimiz şeyler aslında bunlar zaten hep bilindik hislerdir. Kalp olayı devreye giriyor burada. İnsanlarla ilk temasımız göz ve kalptir. Ondan sonrası zaten gelir. Ne çektiğini ne yaşadığını bilirsiniz insanların. Özel çocuklara gelince onların eğitim alanının genişletilmesi ve yaygınlaştırılması taraftarıyım. Sadece büyük derneklere kuruluşlara ulaşıncaya kadar bu insanlar yoruluyor. Külfeti ve masrafı çok fazla. Orada kabul görüp görmeyecekleri hakkında zaten çok büyük endişe yaşıyorlar. Genel olarak güzel şeyler oluyor ama toplumsal faaliyetlerin daha da ileriye gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha güçlü ve sağlam bağların kurulması gerekiyor insanlar ve toplum arasında.
Eklemek istediğiniz başka bir şeyler var mı?
Toplumsal birlikteliğin kuvvetlenmesi cesur ve kararlı hamleler atılması sosyal farkındalığı kuvvetlendirecektir. Her başarının arkasında güçlü bir kadın olduğuna inanıyorum.Kadınların sağlıklı güçlü ve istikrarlı olmaları yetiştirecekleri çocuklara da yansıyacaktır. Eğitimli sağlıklı güçlü nesiller bu sayede kaçınılmazdır. Bu sebepten dolayı kadınlara yönelik psikolojik destek merkezlerinin çoğaltılması, kişisel eğitim alanlarının kuvvetlendirilmesi ve şiddete maruz kalan kadınlarımızın güçlü bir şekilde topluma kazandırılması, kadın koruma sığınma evlerinin arttırılması içinde bulunduğumuz yüzyılın gereksinimleri… Kadın güçlüyse gelecek güçlenir. Sağlıklı bireyler yetişir. Kadınlara yönelik projeler, yaygınlaştırılmalı. Hatta ilkokuldan başlayarak bireylerin toplumla olan bağlarının kuvvetlendirilmesi ve sosyal farkındalık ders olarak verilmeli.
Son olarak hayattan beklentileriniz neler?
Umudun tükenmediği insanların mutlu ve gelecekten umutlu olduğu güzel bir dünya diliyorum.