Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Fuat Erdal
Eskişehirli olan Prof. Dr. Fuat Erdal, Anadolu Üniversitesi yeni rektörü olmasının ardından en çok merak edilen isimler arasında yer almaya başladı. Daha önce İbn Haldun Üniversitesi bünyesinde rektör yardımcısı olarak görev alan Erdal, Cumhurbaşkanlığı atamaları sonrasında Anadolu Üniversitesi bünyesinde rektör olarak akademik görevine başladı. Ziyaret ederek keyifli bir röportaj yapma imkânı bulduğumuz başarılı akademisyen, kariyer yolculuğundan yeni projelerine, pandemi döneminde yaşananlardan özel hayatına dek birçok sorumuzu içtenlikle yanıtladı.
24 Haziran 2020'de Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Atama Kararnamesi ile Eskişehir Anadolu Üniversitesi Rektörlüğüne atandınız. Ama öncesinde uzun yıllardır devam eden akademik bir geçmişiniz var. Bugünlere geliş yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Yaklaşık 28 yıllık Akademisyenim, akademik alt yapıya baktığınızda dünyanın en iyi üniversitelerinde okudum, bunu da gururla söylüyorum. Orda Doğu Teknik Üniversitesi, Leeds ve Nottingham Üniversitesi, hakikaten uluslararası sıralamalarda çok yüksek olan üniversitelerdir. Akademik ve nitelik anlamında donanımlı bir özgeçmişten sonra bunun üzerine yaklaşık 15 yıllık idari tecrübelerim oldu. Akademik geçmişimin önemli bir kısmı kuruculukla geçti, özellikle vurgulamak istediğim alan budur. 1992 yılında asistanlığa ve hemen arkasından Adnan Menderes Üniversitesi’ne mecburi hizmet etmek için göreve başladım. Adnan Menderes Üniversitesi yeni kurulmuş bir üniversiteydi dolayısıyla ilk kuruculuk deneyimim orada başladı. Arkasından 2008 yılında Hazine Müsteşarımız tarafından Sigortacılık Eğitim Merkezi’ni kurmakla görevlendirildim. Orada da yine sıfırdan “bir müdür, bir mühür” derler ya öyle oldu. Orada da kurucu bir CEO’ydum ama ne bir personel ne de bir ofisim vardı. Onu kurmakla mükellef oldum ve Edirne’den Kars’a birçok eğitim ve sınavı yapan bir kurumu kurdum ve yükselttim. Arkasından İstanbul Teknik Üniversitesi’ne geçtim, orada da yaklaşık 240 yıllık bir mühendislik üniversitesinde ilk Sosyal Bilimi Ekonomi bölümünü kurdum. İlk mezunlarımızı verdikten sonra 2017 yılında, kamu sektöründe 25 yılı tamamlayarak, vakıf tecrübem olsun diye İbn Haldun Üniversitesi’ne geçtim. İbn Haldun Üniversitesi de yeni kurulan sıfır bir üniversiteydi, dolayısıyla orada da tekrar başa dönerek kuruculuk ve yöneticilik yapmak durumunda kaldım, Rektör Yardımcısı olarak orada çalıştım. Aslında tabiri caizse hayatımın her akademik aşamasında böyle start-up hoca olarak görev yaptım. Kariyerim bir sistem kurmak, o sistemi geliştirmek ve daha sonra da veda etmek şeklinde gelişti. Belki de en şanslı olduğum görevlerden birisi Anadolu Üniversitesi oldu, çünkü en azından yaklaşık bir 50 yıllık bir geçmişi olan, oturmuş bir üniversite. Dolayısıyla burada bir şeyi yeniden kurmak değil, buradaki görevim bu kadar yıllık akademik ve idari tecrübemi Anadolu Üniversitesi’nde taçlandırmak, Anadolu Üniversitesi’ni yükselterek Türkiye’de ve dünyada sayılı üniversite haline getirmeyi hedefliyorum.
Göreve başladıktan sonra hızlı bir reaksiyon göstererek Eskişehir hatta ülkemiz için bir ilk olan “Tercihim Eskişehir” platformu ile tercih dönemi için şehrimizin 3 üniversitesini bir araya getirdiniz. Üç üniversite arasında kurulan bu iş birliği nasıl devam edecek?
İlk yaptığım projeydi, geleli birkaç hafta olmuştu. Eskişehirli olmanın bir sorumluluğu diyeyim, Anadolu Üniversitesi’nin Rektörü olarak birinci derece tabi ki bu üniversiteden sorumluyum ama ikinci derecede şehirle ilgili benim sorumluluklarım oldu. Dolayısıyla bu sorumlulukların bir gereği olarak da Anadolu Üniversitesi, Osmangazi Üniversitesi ve Teknik Üniversite. Bunlar bölünmüş üniversiteler değil tam tersine bizim parçamız olan, birlikte hareket etmemiz gereken bütünleşen üniversiteler olarak değerlendirdim baştan beri. Kıymetli Rektörlerimiz ile zaten göreve başladığım 2.günde bir araya geldik, Dolayısıyla benim tercihim bölünmüş üniversiteler değil de tam tersine kucaklaşan, entegre olan üniversiteler. “Tercihim Eskişehir” platformunda da amacımız, en nitelikli, en yetenekli öğrencileri seçmek. Okuma niyeti, okuma isteği ne olursa olsun Sağlık Bilimleri olabilir, Mühendislik olabilir, Sosyal Bilimler de olabilir, sloganımız “Eskişehir siz ne istiyorsanız onu size vaat eder, sunar. Gelin bu güzel kentimizde eğitiminizi alın” tarzındaydı. O nedenle üç üniversitenin birlikte hareket etmesi hakikaten de öğrencilerimize çok geniş bir portföy sunmamız anlamında önemliydi. Ben tek başıma hareket etseydim sadece Hukuk, İşletme, İletişim gibi bölümlerle öğrencinin karşısına çıkacaktım ama sonuçta Eskişehir’in kazancı çok daha önemli. Burası artık bir eğitim kenti haline dönüşmüş ve çok da tercih edilen bir kent. O yüzden bu projeyle çok güzel bir başlangıç yapmış olduk ve algıyı değiştirdik.
Anadolu Üniversitesi ayrı gibi görünse de buranın bir parçası hatta Bilecik Üniversitesi, Afyon, Kütahya’yı da sayabiliriz hatta geçen Rektörümüz bir espri yaptı; “torunlarınız da var” diye çünkü Kütahya ve Afyon’un bölünmesinde sonra bizim çocuğumuzun çocuğu olmuş oldu. Yani torun sahibi bir üniversiteyiz şu anda, bu da Anadolu kültürünü orda da devam ettirmek, filizlendirmek adına çok önemli bir şey bizim için. Üniversitemiz adına gurur duyuyorum.
Yine Anadolu Üniversitesi için bir ilk olan, Güzel Sanatlar Fakültesi ve Konservatuar öğrencilerini de kapsayan “Başarı bursları” projeniz var. Hem başarı burslarının kapsamı ve hedeflerinden hem de öğrencilerin burslara olan ilgisinden bahseder misiniz?
Yükseköğretimde Vakıf Üniversitelerinin de açılmasıyla birlikte bir rekabet oluştu dolayısıyla her üniversitenin temel amacı en iyi öğrencileri, en kaliteli öğrencileri seçmek. Genelde kamu üniversiteleri bu rekabette biraz daha arka planda kalıyor ama ben buraya geldiğimde bu algıyı değiştirmek istedim çünkü kamu üniversiteleri de rekabet etmek durumunda. Kamu üniversiteleri de en iyi öğrencileri çekmek için aday olmak zorunda. Bu burslarla birlikte üniversitemizin kaynaklarını hareket ettirmek suretiyle üniversitemiz ve şehrimize en iyi öğrencileri çekmek amacıyla kullandığımız bir enstrüman. Bu başarı bursları kapsamında üniversitemizin sahip olduğu ek bina olan Anadolu Rezidans’ta öğrencilerimizi konaklatmak, yine laptop gibi uzaktan eğitimi kolaylaştıracak ihtiyaçları karşılamak, üniversitemizin yemek imkanlarını kullanarak 3 öğün yemek vermek gibi tamamen öğrenciye dokunan projelerle gitmeye çalıştık. Burada dediğim gibi temel amacımız hem YSK’yle gelen öğrencilerde hem özel yetenekle gelen Konservatuar ve Güzel Sanatlar gibi birimlerimizde en yetenekli, en başarılı öğrencileri Anadolu Üniversitesi’ne çekmek. Geçtiğimiz hafta sonuçlar açıklandı, bu hafta da yetenek sonuçları açıklandı. Hakikaten de bunun faydasını gördük, Türkiye 188.’si Türkiye 6.’sı yine fakültemize ilk 5 binden 4 öğrencinin birden gelmesi, yine temel eğitimde iletişimde çok iyi başarılar göstermiş, sıralamaya girmiş öğrencilerimizin kampüse gelmesi de bu bursların işe yaradığını gösteriyor. Öğrencilerimiz de bundan çok mutlu oldu, şehrimiz de üniversitemiz de bundan kazançlı oldu. Bu tür projeleri devam ettirmek istiyoruz, motivasyon önemli öğrencilerimiz için.
Kovid-19 salgınında üniversitede neler yaşanıyor, insan sağlığını korumak için ne gibi önlem ve tedbirler alınıyor? Bir taraftan da online, uzaktan eğitim süreci nasıl yönetiliyor?
Tabi Kovid-19 salgını bizi mahzunlaştırdı çünkü öğrencisiz bir üniversiteyle karşılaştık şu anda, sevimsiz bir hal alıyor bu, giderek de yükseliyor. Dolayısıyla önceliğimiz insan sağlığı, insan yaşamı. 16 Mart’tan itibaren alınan kararlarla Yüksek Öğretim Kurulu, İç İşleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın verdiği kararlarla üniversitemiz uyarak bu dönemi atlatmaya çalıştı. Bu anlamda biz de öğrencilerimiz, çalışanlarımız ve öğretim üyelerimizin sağlığını düşünmek zorundayız. Bir taraftan fiziksel anlamda Kovid önlemlerimizi almak suretiyle, ateş ölçerler, dezenfektanlar, maske tedarikinde bulunduk. Bir taraftan esnek çalışma yöntemiyle personelimizi korumaya çalışıyoruz, 1 gün arayla gelmek gibi devlet üst mercilerin kararlarına uygun hareket etmeye çalışıyoruz. Bir taraftan hijyeni sağlayıp birimlerimizi dezenfekte ediyoruz, tedbirler alıyoruz. Bir taraftan da eğitim-öğretim kalitesiyle ilgili çalışmalarımız yapıyoruz. Geçtiğimiz hafta kendi içimizde dekanlarımız, birimlerimiz, fakülte, yüksekokullarımızla toplantı yaptık, bundan sonraki eğitim dönemine nasıl hazırlanırız diye. Hemen arkasından da Teknik Üniversite ve Osmangazi Üniversitesi yöneticileriyle bir toplantı yaptık. Bu anlamda yine ortak hareket etme bilincimizi, ortak hareket etme vizyonumuzu tekrarladık.
Eskişehir’e geldiğiniz günden beri Eskişehir ve öğrenci odaklı projeler yaptınız, Bundan sonraki dönemde üniversiteli gençleri ne gibi çalışmalar bekliyor?
Tabi bir eğitim kurumuyuz, temel hedefimiz öğrencilerimiz. Öğrencilerimizin niteliğini arttırmak, öğrencilerimizin sadece akademik ve bilimsel alt yapılarına değil de aynı zamanda kişisel gelişimlerine de katkı vermek. Bu anlamda Eskişehir de bir avantaj çünkü Eskişehir öğrenci eğitimi dışında çok şey sunuyor. Güzel bir kültür-sanat kenti. Anadolu Üniversitesi olarak kesinlikle önceliğimiz tabi ki akademik kalite, bundan asla taviz vermek istemiyoruz, buna da donanımlıyız üniversitemizin geçmişi itibariyle. Özellikle pandemi döneminde hem dijital platformlar, uzaktan eğitimdeki olanaklar hem de üniversitemizin sanat, kültür ve spordaki üstünlüğü ile öğrencilerimize çok daha kaliteli tam bir üniversite yaşamı vermek istiyoruz.
Pandemi sürecinde Anadolu Üniversitesi gibi Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birine rektör olduktan sonra yaptığınız ilk iş ne oldu?
Eskişehir’e göreve başlamak için ilk geldiğimde tabi anne-babamı ziyaret ettim öncelikle onların dualarını aldım. Ondan sonraki gün de üniversitemizin en üst karar organı senatomuzu toplayarak yöneticileri tanımak, onların önerilerini almak oldu. Böylece güzel alt yapıyla onların önerileriyle işe başlamak oldu. Göreve başladığımdan beri her hafta üniversite senatosunu topluyorum, bazen çevrim içi bazen yüz yüze ve onların kararlarını her zaman önemsiyorum. Katılımcı bir üniversite yönetimi benim projem, benim vizyonum.
Her şey normal düzene döndükten sonra üniversitede yeni öğretim döneminde ne gibi yenilikler yapmayı planlıyorsunuz?
Eğitim-öğretim yılına öğrencisiz, sağlık ve ekonomi tehdidi altında başladık. Yeni öğretim döneminde eğer salgın bahar döneminde son bulursa biz de yeni projelerimiz üzerinde çalışmaya başlayacağız. Şu anda zaten yoğunluk olmayışını bir fırsat bilerek takımımızla yeni projeler üzerine çalışmaya başladık. Burada bizim birincil önceliğimiz “Dijital üniversite” dediğimiz proje çünkü sonuçta Anadolu Üniversitesi, açık öğretim ve uzaktan eğitimde bırakın Türkiye’yi, dünyada örnek olan üniversitelerden bir tanesi. Öğrenci sayısı itibariyle baktığınızda Hindistan ve Çin’deki bizim benzer kalitede olmamasına rağmen sayı itibariyle üniversite sayısında 3.sıradayız. Yaklaşık 2 milyon öğrencimiz var ve uzaktan, çevrimiçi eğitimde de imkânlarımız çok geniş. Bizim amacımız Anadolu Üniversitesi’ni hem örgün hem uzaktan eğitimde tam anlamıyla dijital üniversiteye dönüştürmek. Bu anlamda hem eğitim materyallerimizi güçlendirmek istiyoruz, sadece ders geçmek anlamında değil de öğrenme süreci ile ilgili değerlendirmeleri hem ölçme-değerlendirme sistemlerimizi iyileştirmek istiyoruz. Bu şekilde zaten üniversitemiz hâlihazırda geçirilen pandemi döneminde 6 üniversiteye daha öğrenme sistemleri dijital alt yapıyı verdik. Şu anda 7 üniversite daha bizden destek istedi. Üniversiteler aslında bir taraftan da Türk akademik sistemine de destek veriyor yani yaklaşık 15 tane üniversiteyle birlikte çalışarak onlara altyapı vermek suretiyle, onları da desteklemek istiyoruz. Dijital Üniversite, bizim önemli ve öncelikli projelerimizden bir tanesi çünkü biz Anadolu Üniversitesi’ni küresel bir üniversite yapmak istiyoruz. Bu dijital güç birliği ile birlikte Avrupa’da, Balkanlar’da, Orta Doğu’da, Afrika’da bu açık üniversite, uzaktan eğitim konseptini çünkü Afrika ve Asya’da daha yeni bir kavram bu, Anadolu Üniversitesi’ni güçlendirmek suretiyle bir dünya lideri yapmak istiyoruz.
Anadolu Üniversitesi Rektörü olarak mesleki anlamda en büyük hedefiniz nedir?
Benim en önem verdiğim şey, akademik kalite. Bu anlamda da Anadolu Üniversitesi, Osmangazi ve Teknik Üniversitesi’nin ayrılmasından sonra daha çok Sosyal Bilim üniversitesi haline dönüştü, ben Sosyal Bilimciyim. Daha önce çalıştığım İbn Haldun Üniversitesi de sosyal bilim üniversitesiydi. Bu anlamda birincil önceliğim akademik kalite yani her birimimizin tek tek ele almak suretiyle; İletişim ayrı, Güzel Sanatlar ayrı, İdari Bilimler, Hukuk ayrı ele almak suretiyle akademik kaliteyi, akademik yayını çünkü üniversitenin önemli misyonlarından bir tanesi de bilimsel yayın yapmak ve bunları toplumla paylaşmak, bunları onların hizmetine sunmak. Yine akademik kaliteyi şu bakımdan da önemsiyorum; üniversite yaptığı akademik çalışmalarla topluma da hizmet vermek zorunda.
Üniversitenin Eskişehir’le bütünleşmesi adına STK ve kamuoyu ile bir iş birliği yapmayı düşünüyor musunuz?
Üniversite bir taraftan bilim üretirken bunların rafta kalmaması lazım, bunları toplumla paylaşması lazım. Şöyle bir kanaat var genellikle, araştırma geliştirmeyi sadece mühendisler, sağlıkçılar, eczacılar yapar gibi bir kavram var. Oysa günümüzde sosyal inovasyon, sosyal yenilikçilik, sosyal gelişimcilik de çok önemli hale geldi. Örneğin ben İstanbul Teknik Üniversitesi’nde çalışırken kurduğum en büyük projelerden bir tanesi olan “Sosyal İnovasyon” projesinde görev aldım dolayısıyla o konsepti de burada uygulamak istiyorum ben. Gediğim günden beri zaten ETO, ESO ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldik, ziyaretlerde bulunduk.
Örneğin URAYSİM projesi gibi herkesi ilgilendiren bir konu Anadolu Üniversitesi sorumluluklarından bir tanesi. Üniversite-sanayi iş birliği ile bu projede hızlanacak. Yine Türkiye’nin en önemi sanayi-üniversitesi ortaklıklarından bir tanesi olan Teknik Kentler. Burada da deneyimlerimi aktarmak için sosyal bilimlerde de araştırma, geliştirmeyi güçlendirmek istiyorum ve bunu da hem sanayi hem sivil toplum kuruluşları ve kamuyu da mutlaka dikkate alarak gerçekleştirmek zorundayız.
Bunun dışında, şu anda üniversite personelimiz 5 yerde kazı yapıyor kültürel değerlerimizi ortaya çıkarmak üzere. Karacahisar kazısı, Çatalhöyük kazısı çok önemli kazıları şu anda biz yönetiyoruz ve Cumhurbaşkanı tarafından atandı bizim kazacak hocalarımız. Karacahisar’ı mesela geçen hafta yerinde görmeye gittim, bir taraftan hocaları motive edip de çalışmaları hızlandırmak lazım, bir taraftan da kültürel miras olduğu için Ankara tarafı var, orayı iyi yönetmek lazım.
Yaptığımız çok farklı projeler var, kültürel değerleri ortaya çıkarmak ayrı bir proje, turizm haritası ayrı bir proje, uzaktan eğitim-dijital eğitim ayrı bir proje, URAYSİM çok farklı bir proje… Yani çok farklı projelere birden giriyoruz ve inanıyorum ki Anadolu Üniversitesi’nin altyapısı, insan kaynağı, finansal kaynağı, teknoloji kaynağı birçok projeyi birlikte yürütmek için yeterli. Benim görevim bunları harekete geçirmek ve çıktıya dönüştürmek. Biraz daha çıktı odaklı bakıyorum ben her şeye.
Özel hayatında Fuat Erdal nasıl biridir, biraz da ailenizden ve sosyal yaşantınızdan bahseder misiniz?
Özel hayatımda; sporu, sanatı, müziği çok seven bir hocayım, zaman zaman solo bile söylediğim programlar oldu. Müziğe karşı da özel bir ilgim var, amatör korolarda tabi. Dolayısıyla üniversitede en çok yönetirken mutlu olduğum şeylerden bir tanesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Devlet Konservatuarı’nın burada olması çünkü bunlar bütün akademik etkinliklere ve şehre renk katar. O yüzden ben bu yönden şanslı hissediyorum, bir Senfoni Orkestramızın olması çok güzel, tiyatro-sinema kulüplerimizin olması muhteşem.
Özel hayatımda tabi bir taraftan bunlara önem verirken, bir taraftan da ailem sonuçta İstanbul’da kaldı. Eşim Medeniyet Üniversitesi’nde Doçent, büyük kızım İTÜ İngilizce Mimarlık Fakültesi mezunu, küçük kızım İTÜ Peyzaj Mimarlığı mezunu dolayısıyla her ikisinin de hayatı İstanbul’da. Bu yüzden ben yine İstanbul’a gidip gelmeye devam edeceğim hem eşim hem çocuklarım orada olduğu için zamanla onlar da gelip gidiyorlar. Böyle eskiden anne-baba buradayken Eskişehir’e gelip gidiyordum son 3 yılda özellikle, şimdi benim yine İstanbul-Eskişehir seyahatlerim olacak. Bu bir taraftan da şöyle iyi, bir taraftan tabi aile ziyareti ama bir taraftan da İstanbul, Türkiye’nin kalbi olan bir şehir. Bir taraftan orada da farklı üniversitelerde farklı kurumlarla birlikte olma, birlikte projeler yapma görüşmeleri yapıyoruz. Burada Eskişehir, İstanbul ve Ankara’nın ortasında olması çok önemli bir özellik. Yani bir rektör olarak benim bir ayağımın Ankara’da, bir ayağımın İstanbul’da olması lazım ki Eskişehir’de bir sinerji yaratayım. Oradaki kaynakları, insan kaynağı, teknoloji kaynağını bilgi birikimini Eskişehir’e taşıyayım. O anlamda çocuklarımın ve ailemin orada olmasını bir avantaj gibi görüyorum, kişisel anlamda bir dezavantaj olabilir çünkü çocuklarımı çok seviyorum. Sabah yürüyüşleri, ailemle geçirdiğim hafta sonları ve birkaç sinema dışında kendime çok fazla zaman ayırdığım söylenemez.
Müzik dinlemek de motive ediyor beni, mümkün olduğunca konserlere gitmeye çalışıyorum. Kanun öğrenmeye çalıştım yani müzik hep bir parçam oldu benim hayatımda. Mesela üniversite yılarımda ODTÜ Türk Sanat Müziği korosundaydım 4 yıl boyunca, Radyo TV programına çıktık. Arkasından Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’ne başladığımda Nazilli Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu’nda 6-7 yıl çalıştım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İTÜ Türk Sanat Müziği Korosu’nda yine görev aldım. Konservatuvar benim için önemlidir. Her şey normale girdikten sonra tabi ki konservatuarımızın, tiyatronun etkinlikleri başladıktan sonra mümkün olduğunca oralarda hobilerimi gerçekleştirmeye çalışacağım.
Mezunlara başarılı bir kariyer inşası için tecrübelerinize dayanarak neler söylersiniz, ne tavsiyelerde bulunursunuz?
Bu göreve gelmeden önce ben aynı zamanda Türkiye Kariyer, Yetenek Yönetimi Dernek Başkanıydım. Başkanlığım döneminde Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları ile çok güzel projeler yaptık, yurtdışı ve yurtiçinde birçok kariyer fuarları düzenledik. Bu anlamda da orada da önemli bir birikimim oldu. Eskiden olduğu gibi değil artık yeni öğrenci belli bir alt yapıyla, bir kültürle, sosyal medyadan etkilenmiş bir şekilde geliyor. Dolayısıyla son sınıfa geldiğinde ne olacağını düşünen öğrenci yerine şu anda daha 1.sınıfa geldiğinde hatta daha da öncesinde mesleğini tercih eden öğrenciler geliyor, bu üniversitenin mezunları nerelerde çalışıyor, sosyal imkânları var mı, bir diplomanın ötesinde bana bir şeyler veriyor mu gibi sorular da soruyorlar. Burası şanslı bir üniversite çünkü binlerce mezunu var, Açık öğretim Fakültesi’ni de sayarsak hele. Buradaki önemli projelerimizden bir tanesi de mezunlarla öğrencilerin entegrasyonunu güçlendirmek. İlk yaptığımız işlerden bir tanesi Kariyer Merkezi’ni kurmak oldu. Şu anda bir hocamızı da onun başına atadık ve bunu Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları ile de entegre ettik. Dolayısıyla bütün Türkiye’deki kariyer merkezleriyle ortak konuşan bir platforma gelmeye çalıştı. Hem öğrencilerimizin staj imkânları hem de kariyer, iş imkânlarını dijital platformda güçlendirmek istiyoruz. Çünkü kariyer anlamında benim öğrencilerim en önemli tavsiyem, kendileri de bunu keşfediyorlar ama eğitimlerinin başından itibaren kariyer planlarını yapmaları, mezun olduklarında ve mezun olma aşamaları geldiğinde çok geç oluyor. Bu anlamda kariyer ofisimizin onlara önemli bir rehberlik yapacağına inanıyorum. Tabi sonuçta eğitim almaya geliyorlar bence öğrencilerin birinci önceliği eğitimi olmalı. Yani kaliteli bir eğitim görüp, yüksek bir ortalamayla bitirmek. Eğitimi şu şekilde düşünmeleri lazım öğrencilerin, bundan sonraki geleceğinin tuğlaları yani burada aldıkları her bir ders onların geleceğine, akademik kariyerlerine bir tuğla olarak görmeliler. Bir matematik bir iletişim dersi alırken de bunun ileride mutlaka mesleki hayatına destek olacağı anlamında düşünüp ona sarılmaları lazım. Üniversiteden alabilecekleri maksimum düzeyde almalarını sağlamak, boşlamamak olmalı. Eğitim biraz da usta-çırak ilişkisiyle gelişen bir şeydir. Bazen bir öğrenci arkadaşından bir şey öğrenecek bazen hocasından öğrenecek ama bunu birlikte yaşamak önemli orada.
Kariyer planlarını çok başta düşünmeleri lazım, günümüzde şu an da birden fazla kariyeri birlikte düşünmek de çok yaygın. Üniversitemiz o konuda 2.üniversite avantajıyla büyük bir olanak sağlıyor. İletişim bölümüne gelen bir öğrenci bir yandan sosyoloji okuyabiliyor. Hukuk okumaya gelen öğrenci bir taraftan dış ticaret, lojistik gibi bölümler de okuyabiliyor. Üniversitede kişisel gelişim anlamında da sosyal ilişkileri yürütmek de önemli. Zaten planlı gelen bir öğrenci derslere de vakit bulur, kişisel gelişimine de vakit bulur, sosyal yaşamına da vakit bulur. Planlı olduğu sürece bence rahat bir şekilde kafede arkadaşlarıyla oturmaya, sinemaya gitmeye, seyahat etmeye de vakit bulabilirler. Çok rahatlıkla derslerini, sınavlarını yürütebilirler, çok rahatlıkla arkadaş ilişkilerini geliştirebilirler. Tabi biz üniversite yönetimi olarak onların önünü açmak görevimiz.
Röportaj: Esra Güneş