Giderek yükselen başarılarıyla Göksel Güner
Genç ve dinamik kadrosuyla 2012 Yılından beri faaliyet gösteren ArtNefer Tasarım Ofisinin ortaklarından Göksel Güner, Salt&Pepper markasıyla Cassaba Modern’deki alternatif adreslerden birinin kurucu ortaklarından biri oldu. Hayallerini gerçekleştirdiklerini söyleyen ve Eskişehir’e kazandırdıkları mekân konusunda iddialı olan genç ve başarılı isimle, markanın ortaya çıkış sürecinden, beklentilerine ve özel hayatına uzanan keyifli bir röportaja imza attık.
Genç bir iş adamı olarak kendinizden bahseder misiniz?
1981, Eskişehir doğumluyum. Güzel Sanatlar Fakültesi mezunuyum. Evli ve 1 çocuk babasıyım. Belli bir süre İstanbul’da yaşadım daha sonra Eskişehir’e yerleştim ve burada iş kurdum.
ArtNefer Tasarım Ofisi’yle Eskişehir’de birçok mekânın tasarımına imza attınız. Bu markayı oluşturma süreci nasıl gelişti?
İstanbul’dan döndükten sonra askere gittim ve askerden döndükten sonra sınıf arkadaşım Güray Gürüp ile beraber daha önceden olan fikrimizi gerçekleştirdik. İkimizde Güzel Sanatlar Fakültesi mezunuyuz. İstanbul’da biraz tecrübe kazandıktan sonra, askerliği de aradan çıkartıp kendi memleketimiz için faydalı bir iş yapalım istedik ve burada bu fikri eyleme geçirdik. Ve Eskişehir’e böyle bir tasarım ofisi açtık.
Herkesin bir hayali vardır, biz hayali gerçeğe çevirenlerdeniz.
Salt&Pepper Always Together geçtiğimiz Mart ayında Eskişehir’e kazandırıldı. Fikir nasıl ortaya çıktı?
Aslında herkesin bir bar açalım hayali vardır, biz o hayali gerçeğe çevirenlerdeniz. O yüzden bunu gerçekleştirmek istedik ve başardık. Burada üç ortağız; Volkan Yetkinoğlu, Eren Metin ve ben. Ortaklarımın her ikisi de şeftir ve alanında uzman kişilerdir. Üçümüzün ortak hayaliydi, buraya geldik ve lokasyonu çok beğenip burada başladık.
Salt&Pepper Always Together’a insanların geri dönüşleri nasıl oluyor?
İnsanların mekân ve hizmet konusunda geri dönüşleri çok iyi, bir gören bir daha mutlaka geliyor diyebilirim. Eskişehir’e biraz yabancı bir konsept. Eskişehir’de bir taraf çok öğrenci ağırlıklı bir taraf ise çok lüks yaşayan kesim. Burası tam olarak alternatif bir mekân diyebiliriz. Çünkü menüsü çok geniş; dana-yanaktan kokorece, cin barına kadar çok çeşitli seçeneklere sahibiz. Bugün Türkiye’de benzeri olmayan bir cin barımız var, çok yüksek kalitede ve insanlardan tarafından da yavaş yavaş talep görüyor bu zamanla artacaktır. Eskişehir’de de gerçekten bir cin sever kitle varmış. İnsanlar böyle yerlerde hep bira, votka belki viski biliyorlar ama cin bambaşka bir şey. İnsanların biraz algısı değişti, insanlar barın sadece bira, kokteyl vs.den olmadığını gördüler. Kokteyl olarak da çok kuvvetliyiz, çok çeşitliyiz ve bu konuda şehre vizyon kattığımızı düşünüyoruz. Yemekler konusunda da iddialıyız, şeflerimiz çok iyi bir menü oluşturdular. Mehmet Yalçın konuğumuz oldu ve Anadolu’da böyle bir yer görmekten dolayı mutlu olduğunu söyledi. Müzik konusunda da kalitemiz diğerlerinde olduğu gibi yüksek diyebiliriz. Tanınan Dj’leri ağırladık örneğin; Maksim Dark, Gaidukova’yu ağırladık. Aynı zamanda şehirde çok iyi müzisyenler ve Dj’ler var onları da ağırladık ve ağırlamaya devam ediyoruz. Bu alanda sürprizlerimizde olacak, zamanı gelince açıklayacağız.
Tasarım ofisinizden önce İstanbul’da tecrübelendiniz. Bugün Eskişehir’in tasarım sektöründeki yerini nasıl değerlendirirsiniz?
Eskişehir’in tasarım sektöründeki yerini şöyle değerlendirebilirim; toplumun eğitilmesiyle alakalı bir süreç. Eskişehir’de bu işlerin algılanışından bahsetmeye çalışayım. Eskişehir’deki insanlar aldıkları hizmetin karşılığının ne olduğunu bilemedikleri için ya da bunu ölçemedikleri için, bazen de ölçmek için bile entegrasyon kuramadıkları için neye para harcadıklarını bilmiyorlar ve bu onları maddi kaygıların içine sokuyor. Rekabet yeterli seviyede olmadığı için bunu şu anda algılayamıyorlar. Şimdilerde yeme-içme sektörüne ulusal markalar gelmeye başladı. Şehirde de çok iyi markalar var ama onlar bu işe yeterince eğilmiyorlar. Bu yüzden biz Eskişehir’de bir ajans olmamıza rağmen, İstanbul’dan ve başka yerlerden, markalardan besleniyoruz. Eskişehir tasarım konusunda biraz kısıtlı bir yer, tam olarak yeterli değil. Üniversiteli çalışanların olması gerekiyor, buradan mezun olan insanların burada kalmaları gerekiyor ama olanak da sağlanması gerekiyor. Eskişehir markaları bu işlere bütçe ayırmadığı için ve birçoğu İstanbul’da çalışma hevesinde olduğu için mikro iletişim düşünce yok. Sonucunda da ben yeterince personel almıyorum, kısa seviyede davranıyorum ve bir şekilde de işin hakkını yerel olarak vermeye çalışıyorum. Bunların yanı sıra vizyon sahibi işler de yok değil ama bir elin parmakları kadar az diyebiliriz. Bu kesim Eskişehir’in gelişimine katkı sağlıyor, çok iyi bir şekilde çalışan insanlar var. Mesela Serkan Can Zengin, vizyoner bir şekilde ilerliyor. Kendi sektöründe çok iyi bir yere geldi ve yolunun da hep açık olmasını diliyorum. Diğer insanlar ise ben karşılığında ne alacağım düşüncesiyle aydınlanma bekliyorlar ve çok cüz’i rakamlar harcayarak cirolarını 10’na katlamak istiyorlar. Bu noktada ise insanların düşünce tarzlarını değiştirmeleri ve eğitimlerini arttırmaları gerekiyor.
İş hayatında mutlu ve başarılı olma sırlarınız nelerdir?
Ben özel hayatımda mutluyum ve benim iş hayatım da hobilerimden oluştuğu için zevk alıyorum. Ama ülkenin ekonomik koşullarında insanların iş hayatında kendini mutlu ve başarılı bulduğunu sanmıyorum. Bu ekonomiyle doğru orantılı, son 1-1,5 yılda yıprandık ve her gün bir ödemeyi düşününce mutlu olamıyoruz. Elbette her şey maddi açıdan mutlu olmak değil ama bir şekilde hayatımızı parayla idame ettiriyoruz ve bu nedenle de mutluluğu başka yerlerde arıyoruz.
İş hayatına atılmadan önce idol aldığınız bir kişi var mıydı? Neleri sizi etkiledi?
İdol aldığım bir kişi yoktu. Ben çalışmayı seviyorum, çok küçük yaşlarımdan beri çalışıyorum ve çalışmayla motive oluyorum. İş hayatında şu örneği verebilirim; İstanbul’da bir dönem birlikte çalıştığımız Bülent Erkmen adında bir hoca vardı, idol diyemem ama feyz aldığım bir insandır. Gerçekten çok profesyonel bulduğum ve birlikte çalışma şansını bulduğum için saygı duyduğum kişidir.
Şu aralar yaptığım en büyük hobim; Dijital Marketing ve bunun bambaşka bir dünya olduğunun farkındayım.
Özel ilgi alanlarınız nelerdir? Tutkuyla yaptığınız aktiviteleriniz var mı?
Spor yapamıyorum maalesef, her Pazartesi istiyorum fakat başlayamıyorum. Tutkuyla bağlandığım ise animasyon, bir şekilde elimden gelen yeteneğimde o ve çizim. Bunlar benim motivasyon kaynağımdır. Sürekli eskiz çizerim, dinlenmemi sağlıyor. Müzikle ilgilendim uzun bir süre boyunca ve üniversite hayatımı müzisyenlik yaparak kazandım. Bunların dışında motosiklet kullanmayı ve balık tutmayı çok severim ama bunlar için pek bir vaktim yok. Şu aralar yaptığım en büyük hobim ise; Dijital Marketing ve bunun bambaşka bir dünya olduğunun farkındayım. Bu farkındalık da beni sürekli öğrenmeye itiyor ve gün içerisinde Dijital Marketing ile ilgili hala bir şeyler öğreniyorum. Bütün bu öğrendiklerimi uygulayabileceğim bir platform var ve bu beni hem öğrenmeye yönlendirirken hem de yenidünyayı kavramaya yönlendiriyor. Dijital Marketing ’in hem yeni bir iş modeli hem de çok zevkli olduğunu düşünüyorum. Bu platformda “kazan kazan” mantığıyla ilerleniyor ve bir algoritmayı öğreniyorsunuz.
İş hayatım dışında daha minimal yaşamaya özen gösteriyorum.
İş hayatınız dışında nasıl bir insansınız?
İş dışında ailemle vakit geçirmeyi seven bir insanım; farklı lezzetler tatmayı, gezmeyi sevsem de vakit bulamıyorum. Arkadaşlarım ve dostlarımla vakit geçiriyorum ama daha çok çekirdek ailemleyim. Bunlardan hoşlanıyorum çünkü buralar çok yorucu, her şey maksimal düzeyde ve o yüzden iş hayatım dışında daha minimal yaşamaya özen gösteriyorum. Eşimle birlikle bunun için uğraşıyoruz, iş hayatının dışında dinginlik ve sakinlik bulmaya çalışan insanlarız diyebilirim.
Küçük bir oğlunuz var, onunla iletişiminiz ve babalık serüveninizden bahseder misiniz?
Oğlum, benim için yeni yetiştirdiğim bir dostum. Deniz Ali, hayatımıza çok pozitif şeyler katıyor ve çok motive ediyor. Oğlumla birlikte vakit geçirmek, onunla bir şeyler paylaşmak beni ruhen doyuruyor. Şimdilerde 2 yaş sendromundan dolayı zorlansak da onunla her şey çok keyifli diyebilirim. Küçük bir çocuğun yaptığı şeylere inanamıyorsunuz ve onu hayata kendinizin getirmiş olması şaşkınlık veriyor. Çocuk sahibi olmak garip bir duygu, sürprizler barındırıyor. Deniz Ali alfa bir çocuk, ona ayak uydurmak bazen bizi yoruyor. Oğlumuzun çok eğip bükebileceğimiz bir karakteri ve tavrı yok, genelde sürünün içinde olmuyor. Deniz Ali’nin hiçbir zaman sürünün içinde olacağını da düşünmüyoruz, kendinden büyük çocuklara bile tavrını gösteriyor. Deniz Ali, çok fazla kalıplara sığan bir çocuk olmadığı için de bazen bizi şaşırtıyor. Oğlumuz için temennimiz vicdan sahibi ve iyi bir insan olması onu haricinde anne-baba olarak her zaman yanında olacağız.
Atatürk’ü farklı bir platformda; yeni Türkiye’ye anlatabilecek projelerimiz var.
Yapmak istediğiniz başka projeler var mı? Gelecek planlarınızdan bahseder misiniz?
Büyük çaplı birkaç projeye başladık, onları yönetiyoruz ve eminim ki tüm dünyada ses getirebilecekler. Kültür Bakanlığı projesi üstünde çalışıyoruz ve gündemi de bir şekilde etkileyebilecek işler diyebilirim. Aynı zamanda Atatürk üstüne çok çalışıyoruz, “arttırılmış gerçeklik” projelerimiz var. Atatürk’ü farklı bir platformda; yeni Türkiye’ye anlatabilecek projelerimiz var. Bunlar bizi zinde tutuyor ve mesleki anlamda da doyuruyor. Bu projeleri yaklaşık iki buçuk-üç sene içinde Türkiye duyacak. Özel hayattaki hayalim ise; küçük bir sahil beldesine yerleşip, teknemle uğraşmak istiyorum. Bu konuda eşimle birlikte daha minimal bir hayat planlıyoruz ve oğlumuzu huzurlu bir ortamda yetiştirmek istiyoruz.
Röportaj: Şerife Varol Fotoğraflar: Can Catker