Ruhunun tüm renkleriyle Zeynep Fırat
Akademik hayatındaki başarılarını tuvallere de yansıtan, bilimin ve sanatın tüm imkânlarını kullanan Zeynep Fırat ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. İlk kişisel sergisi “Entropi” ile büyük beğeni toplayan Fırat, tüm samimiyetiyle sorularımızı cevapladı. Resim yapmaktan şarkı söylemeye, seyahat etmekten sosyal bilimlere kadar her alanda kendine has var oluyor. Kalıplara bağlı kalmaksızın başarının nasıl da hayal etmekten geçtiğini gösteriyor… Bizi çok mutlu eden bu röportajın enerjisinin sizlere de geçmesini umuyor, keyifli okumalar diliyoruz…
İlk olarak, bize kendinizden bahseder misiniz?
1984 yılında Ankara’da doğdum. İlk, orta ve liseyi Ankara’da tamamladım. Klasik “büyüyünce ne olmak istiyorsun?” sorusu her dönemde benim için farklı cevaplar buldu. Çünkü çoğu insan için ne olmak istediğin bir meslekten ibaretken, benim için yeteneklerimi ve sevdiğim şeyleri keşfetme sürecim oldu. İlkokul yıllarımda Veteriner olmak, ortaokul yıllarımda Edebiyat okumak, lise yıllarımda ise her ne kadar Fen Bilimleri alanını seçmiş olsam da Endüstriyel Tasarım bölümünde okumak istiyordum. Endüstriyel Tasarım için bazı üniversiteler özel yetenek sınavı ile alım yapıyordu. Bunun üzerine ben de yetenek sınavı için hazırlık kurslarına gittim. O dönemde Oktay Bingöl’den desen dersleri almıştım. 2003 yılında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Biyoloji Bölümünü kazanmış olduğumdan Endüstriyel Tasarım Bölümü üzerinde çok da ısrarcı olmadım açıkçası.
Biyoloji Bölümü ile birlikte Eskişehir hayatım başlamış oldu. Bölümü okurken eş zamanlı olarak Kimya Lisans Programını da bitirdim. 2008 yılında Biyoloji Öğretmenliği alanında Tezsiz Yüksek Lisansımı yaparken aynı zamanda ilaç ile ilgili özel bir sektörde çalışmaya başladım. Yaklaşık 3 yıla yakın sürdü. 2010 yılında da Kimya Anabilim Dalında Tezli Yüksek Lisansımı tamamladım. Yaklaşık 10 yıldır da Anadolu Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak görev yapmaktayım. Aynı zamanda Farmakognozi Anabilim Dalında Doktora Programına devam ediyorum.
Yaşamımdaki dönüm noktalarından bir tanesi henüz 14 yaşında kazandığım Çevre ve Şehircilik Bakanlığının düzenlediği “Çevre” konulu resim yarışmasındaki Türkiye derecemdir.
Resme olan ilginiz ne zaman başladı ve bu yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Kendime dair hatırladığım anılarımdan bir tanesi; bu konuda herhangi bir eğitim almamış olan annemin, ben ve ablamın fotoğraflarını resmederken izlemekti. Öte yandan ablam benden çok daha önce resim yapmaya başlamıştı. Hem annemin hem de ablamın bir yaratım sürecinde oluşu beni çok etkilemişti. Ben de bu sürece dahil olmak için kendimce çalışmalara başlamıştım.
Ortaokul ve lisede resim öğretmenlerimin resim yarışmalarına katılmak konusunda bana destek olmaları resme olan ilgimi daha da pekiştirmişti. Yaşamımdaki dönüm noktalarından bir tanesi henüz 14 yaşında kazandığım Çevre ve Şehircilik Bakanlığının düzenlediği “Çevre” konulu resim yarışmasındaki Türkiye derecemdir. Burada kazandığım maddi ödül bana Ankara’da sanat eğitimcisi ve ressam olan Muhteber Demirtaş atölyesinde “Yağlı Boya” eğitimi almamın kapılarını araladı. Haftada bir gün atölyeye gidiyordum ve bir sonraki haftayı iple çekiyordum. Hala o günkü heyecanımı bugün gibi hatırlıyorum.
Üniversitede okuduğum yıllarda ise resme ayırdığım zaman oldukça azalmıştı. Alanım ile ilgili kendimi geliştirme isteğim ve buna harcadığım zaman resimle arama bir mesafe koydu. 2015 yılında içimdeki tutku tekrar canlandı ve yeniden resim yapmaya başladım. Güzel Sanatlarla ilgili içimde bir ukde kalmıştı ki sanatın bilmediğim bir alanını da tecrübe etmek istedim. 2016 yılında Heykel Anasanat Dalı Tezli Yüksek Lisans Programını kazanarak bir yıl boyunca Bilimsel Hazırlık Programı kapsamında Heykel Bölümü derslerine devam ettim. Heykel Bölümünde aldığım dersler de çok şey kattı bana; ama aynı zamanda devam eden doktoram ve Üniversitede verdiğim dersler nedeniyle Heykel Yüksek Lisansımı bir yılın sonunda bırakmak zorunda kaldım. Bunun yanı sıra 2016 ve 2017 yılları arasında pek çok çeşitli ulusal karma sergilere de katıldım.
Eserlerim, kimi zaman doğanın insan ruhundaki yansımalarından yola çıkarak Dışavurumculuğun sınırlarında dolaşmakta, kimi zamansa rastlantısal figürler, lekelerle ilişki içerisine girerek soyut sanata nüfus etmektedir.
Resimlerinizi yaparken herhangi bir akıma bağlı kalıyor musunuz ve dâhil olduğunuz bir kategori var mı?
1960’lardan sonra sanatta bir kırılma noktası yaşanmıştır. Sanat akımlarının sınırları kalkmış ve pek çok farklı disiplin bir araya gelmiştir. Bundan dolayı kendimi herhangi bir akımın mensubu olarak nitelendirmem yanlış olur. Varlık nedeni birbirinden bağımsız olan pek çok malzemeyi bir arada kullanıyorum. Eserlerim, kimi zaman doğanın insan ruhundaki yansımalarından yola çıkarak Dışavurumculuğun sınırlarında dolaşmakta, kimi zamansa rastlantısal figürler, lekelerle ilişki içerisine girerek soyut sanata nüfus etmektedir.
Eserlerinizi ortaya çıkarırken nelerden ilham alıyorsunuz?
Resim yaparken pek çok şeyden ilham alıyorum. Bunun doğayla, geçmişle ve o anki ruh halimle ilintisi var. Aynı zamanda müziğin insanı cesaretlendirmek adına çok büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Çoğu zaman dinlediğim müzikler, içimde bir duyguya dönüşüyor ve onu resmetmek istiyorum. Duyuların birlikte algılanması veya birbirine karışması durumu olarak adlandırılan sinestezi yaratıcılığımın çoğu zaman itici gücüdür. Belki de gördüğüm, duyduğum ve okuduğum bir şeyin oluşturduğu his, farklı bir iletişim aracı olan renge dönüşüyor diyebilirim.
Aynı zamanda şarkı söylüyorsunuz ve onlara küçük klipler çekiyorsunuz, müzik hayatınızın neresinde?
Açıkçası bu konuda herhangi bir eğitim almadım. Bireysel olarak kendimce arkadaş çevresinde söyleyerek keyif aldığım bir durumdu. Anadolu Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olduktan sonra Türk Sanat Müziği Korosu ve Vurmalı Çalgılar Topluluğunda solo görevler aldım. Üniversitemizde gösterimi olan üç konserde solo performans sergiledim.
Bir yıl önce herhangi bir ticari amacı olmadan bazı şarkıları coverlayarak klipler çekip sosyal medyada yayınladık. Bu konuda da olumlu dönüşler ve beğeniler aldık.
“Bilimin her an değiştiği doğrusal ilerlemediği düşünülürse lütfen okuduğunuz ya da duyduğunuz her bilgiyi sorgulayın. Bu notlar size sadece yol göstericidir”
Anadolu Üniversitesi'nde öğretim elemanısınız. Akademik hayatında Zeynep Fırat nasıl bir öğretmendir?
Hiçbir zaman korkuya dayalı bir eğitim sistemini tercih etmedim. Bu nedenle zorlayıcı bir öğretmen profili çizmedim öğrencilerime karşı. Öğrettiklerimizin her biri kitaplardan da öğrenilebilir bilgiler, fakat etkili bir öğrenme biçiminin aynı zamanda sorgulayıcı olması gerektiğini düşünüyorum. Verdiğim dersler için hazırladığım notlarda “Bilimin her an değiştiği doğrusal ilerlemediği düşünülürse lütfen okuduğunuz ya da duyduğunuz her bilgiyi sorgulayın. Bu notlar size sadece yol göstericidir” diyorum. Soru sormaktan bile çekinen bireyler yetiştirmek istemiyorum. Her ne kadar ben öğretici bir konumda olsam da, benim de yıllar içinde öğrencilerimden öğrendiğim pek çok şey var. Özellikle kendini gerçekleştirme sürecindeki en önemli adım; olmak istediğin yerde “kendin” olarak var olmaktır. Bunun için de kendini iyi tanımak gerek. Başka bölümlerde daha mutlu ve başarılı olabilecek bireyler, yanlış yerlerde sınanmaya başlıyor ve başarısızlık duygusuyla köreliyorlar. Ben bu noktada her birinin ne olmak istediğini oldukça önemsiyorum ve kendilerine doğru soruları sormalarını istiyorum. Yıllar sonra bile benimle iletişim kuran öğrencilerim, elde ettikleri başarılarda ya da kendilerini bulma süreçlerinde katkım olduğunu söylediklerinde, onların hayatına dokunabildiğim için mutlu oluyorum.
Benim için özgürlüğün en güzel ifadelerinden bir tanesi ne zaman yağacağını bilmediğin yağmurla yemyeşil bir doğada frenlerinin az tuttuğu bir motorla gezmek oldu.
Gördüğümüz kadarıyla çok sık seyahat ediyorsunuz ve seyahat rotalarınız hep farklı yerler oluyor. Bu zamana kadar en çok etkilendiğiniz ve sizde iz bırakan yer neresi oldu?
Yaşayarak öğrenmek benim hayat tarzım diyebilirim. Güney Afrika, Fas, Sri Lanka, Nepal gibi rotaların da olduğu 19 farklı ülke içinde 35’ten fazla şehir gördüm. Her birinin bendeki yeri çok başka, çünkü gittiğim her ülkede farklı bir zamana ve yaşanmışlıklara tanıklık ediyorum. Üstelik her biri benim kendime yolculuğumun bir parçası.
Beni en çok etkileyen yerlerden biri Bali oldu. Bali’nin farklı kültür yapısı ve insanların yaşayış tarzı beni çok etkilediği gibi doğası da bir o kadar güzeldi. İçerisinde bulunduğumuz çağdan o kadar uzak olmalarına rağmen cennete en yakın olduğumu hissettiğim yerdeydim. Benim için özgürlüğün en güzel ifadelerinden bir tanesi ne zaman yağacağını bilmediğin yağmurla yemyeşil bir doğada frenlerinin az tuttuğu bir motorla gezmek oldu. Ayrıca dünyanın en pahalı kahvesi olan Kopi Luwak’ı içme fırsatım da oldu.
Pandemi döneminden geçiyoruz ve bir süre karantinaydık. O süreci nasıl geçirdiniz, kendinizde keşfettiğiniz farklı yönler oldu mu?
Sağlık açısından olan korkular ve bunun getirdiği olumsuz süreç hepimizin iç dünyasında sıkıntılara sebep oldu. Fakat bunun yanı sıra bu süreci kendi adıma olumlu bir duruma çevirebildim. Zamanımı üreterek değerlendirdim. Karantinadaki kendime dönüş sürecim resim yapmam konusunda bana hız kazandırdı ve geçmiş çalışmalarımla birleşerek bir sergi açmama vesile oldu.
Düzensizliğin dengeye ulaştığı “entropi” kavramı sanatımın çıkış dinamiklerinden bir tanesidir.
İlk kişisel serginiz olan Entropi'yi sanatseverlerin beğenisine sundunuz. Sergiden biraz bahseder misiniz? Geri dönüşler nasıl oldu?
Entropi pozitif bilimlerde sıklıkla karşılaştığımız bir kavram. Bunu sanat ile ilişkilendirmek istedim. Özellikle düzensizliğin dengeye ulaştığı entropi kavramı sanatımın çıkış dinamiklerinden bir tanesidir. Bu nedenle sergiye adını vermiştir.
Bireysel olarak ilk kez izleyiciyle buluşmama vesile olan bu sergi, öngörülerimin ötesinde sanatseverler üzerinde oldukça olumlu izlenimler bıraktı. İnsanların çalışmalarıma baktığı zaman kendilerine dair bir şeyler bulmaları doğru yolda olduğumun bir göstergesidir ve Entropi, bundan sonraki sergilerim için bana daha çok heves ve güç vermiştir
Bundan
sonraki süreçte, birden fazla disiplini yine bir araya getirerek izleyiciyle yeniden buluşmak arzusundayım.
Son olarak bundan sonraki plânlarınızdan bahseder misiniz?
Elbette hayalini kurduğumda beni mutlu ve onu gerçekleştirmek adına teşvik eden şeyler var; ama bunları bir plan olarak düşündüğüm zaman kendimi bir çerçevede sıkışmış hissediyorum. Bundan sonraki süreçte, birden fazla disiplini yine bir araya getirerek izleyiciyle yeniden buluşmak arzusundayım.
Röportaj: Şerife Varol Fotoğraflar: Can Catker