Sahnelerin duayen ismi Göksel Kortay

Türk tiyatro tarihine başarılarıyla imza atmış isimlerden biri olan Göksel Kortay, geçtiğimiz günlerde Odunpazarı Belediye Tiyatrosu tarafından yeniden sahneye konulan “Ünlü Ayçiçeği Dinlenme Tesisleri” oyununun onur konuğu olarak Eskişehir’deydi. Tiyatro aşkı ile sahne tozunu her defasında aynı heyecanla içine çekip, tiyatronun duayen isimlerinden biri olan Göksel Kortay ile oyun öncesi bir buluşma gerçekleştirdik. Geçmişten bugüne birçok konuda konuştuğumuz başarılı tiyatrocu, özel hayatını, başarı sırlarını, hayattaki ‘İyi ki’ ve ‘keşke’lerini Follow Magazinle paylaştı.

KÜLTÜR & SANAT 09.01.2021, 19:29 16.01.2021, 19:19
Sahnelerin duayen ismi Göksel Kortay

Eğer önüne çıkan ilk engelde bırakıp gidecek kadar bu tiyatroya meraklı değilsen, o zaman en iyisi bu yola başından girmeyeceksin.

İçinizde bitmeyen bir tiyatro aşkı olduğunu biliyoruz. Çok uzun yıllardır da sahnelerdesiniz. En büyük motivasyon kaynağınız nedir?

Benim en büyük motivasyon kaynağım “tiyatro aşkı”. Oyunculuk derslerime başlarken, öğrencilerime ilk şunu söylüyorum. İçinizde bu sevda, bu tutku, bu aşk, bu heyecan yoksa hiç bu işe girmeyin derim. Yıllar önce ben Amerika’da eğitimimi gördüğüm sırada ilk dersimize girdik. Hepimiz gözlerinden ateşler fışkıran, genç oyuncu adaylarıyız. İlk dersimize o yılların dünyanın en meşhur sinema ve tiyatro yönetmenlerinden biri geldi. O yıllarda çeşitli Oscarları olan bir yönetmen. Hepimizin dili tutuldu. İlk söylediği cümle: “Oyuncu olmak yolunda eğer önünüze bir engel çıkarsa bırakın sizi engellesin” oldu. Hiç anlamadık. Buraya oyuncu olmaya gelmişiz, hepimiz heyecanlıyız, öyle heyecanla bekliyoruz. Şaşırdık, günlerce dedikodusunu yaptık, tartıştık. Ben artık 15 yıllık falan oyuncu olmuştum, bu laf hep aklımda kaldı ve birdenbire kafama dank etti. Eğer önüne çıkan ilk engelde bırakıp gidecek kadar bu mesleğe meraklı değilsen, o zaman en iyisi bu yola başından girme, demek istiyor. Bu bir sevda, işte o sevda başarıya götürüyor bizi. Gerçekten o sahneye çıkıp o seyirciyle karşı karşıya gelmek ve onların sıcaklığını hissetmek muhteşem bir şey. Benim hep söylediğim bir şey vardı, genç oyunculardan biri hatırlattı. Sahneye çıkmadan hemen önce perde kapalıyken, dışarıdan seyircinin mırıltısı gelir. Kulaklarımın duyduğu en güzel sestir bu. İşte onun için oyuncu olmaya değer. Gençlere de hep bunu söyledim

Ben sevginin dünyadaki her şeyi çözeceğine inanıyorum.

Çevirisi ve uyarlamasını yaptığınız, daha önceden Dormen Tiyatrosu başta olmak üzere birçok özel tiyatro ve kurum tiyatrosunun “Bugün Git Yarın Gel” oyunu, Odunpazarı Belediye Tiyatrosu tarafından “Ünlü Ayçiçeği Dinlenme Tesisleri” adıyla yeniden sahneye konuldu. İzlerken siz neler hissettiniz, düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Bu oyunu ben yıllar önce, daha birkaç yıllık oyuncuyken ilk Dormen Tiyatro’sunda oynadım, sanıyorum 1966 veya 1967 yıllarında. O zaman oyundaki Rus genç kızı oynamıştım. Sonra ikincide Altan Erbulak - Metin Serezli Tiyatrosu kuruldu. Orada da Frau Gerta’yı oynamıştım o dönem. Üçüncü de yine Dormen Tiyatrosu’nda 2001-2002 yıllarında oynandı, ikinci Dormen Tiyatrosu’nun son oyunuydu. Orada da yine aynı rolü oynadım. Doğrusunu söylemek gerekirse çok sevdiğim bir oyun olduğu için gelirken endişeliydim. Çok da genç bir kadro. Komedi, oyun türleri içinde oyuncu için en zor türdür. Çünkü çok emek ister. Trajedide melodramda falan biraz doğru dürüst konuşursanız, rolünüzü de biraz oynuyorsanız alır götürür o sizi, ama burada öyle değil. Burada emek sarf etmek lazım. Zamanlaması, enerjisi, temposu… O tempoyu bir düşürdünüz mü bir daha kaldırıp toparlayamazsınız. Onu seyirciye beğendirmek o tempoyu, enerjiyi, sinerjiyi tutturmak çok önemlidir. O tepkilerin zamanlamalarını ayarlamak, tepki alacak replikleri doğru kullanmak, iyi satmak gerekir. Onun için çok heyecanlıydım. Fakat fevkalade güzel oynuyorlar gerçekten. Fevkalade bir enerjileri var. Bu kadar genç bir kadronun bu oyunun temposunu enerjisini tutturması çok zor. Ama onlar tutturmuşlar. Bende çok beğendim. Hakikaten hepsini sarılıp öpmek içimden geldi.

Yaşınızı göstermediğiniz aşikâr, sizi böyle dinç tutan gençlik sırrınızı bizimle de paylaşır mısınız?

Çok teşekkür ederim öyle görüyorsanız ne ala. Ben doğrusu yaşımı çok gösterdiğimi düşünüyorum. Sabahları kalkıyorum, aynaya bakıyorum. Bu kim diyorum? Tanımadığı biri oradan bana bakıyor. Yani ben o kadar değiştim. Geçen gün hatta oyunun sonunda ufak bir video yapmışlar benim yaşamımla ilgili. Orada geçmiş oyunlardan, gençliğimden videolar, fotoğraflar vardı. Hayretle bakakaldım. Yine de her zaman minnettarım. Ben Koç burcuyum. Koç burçları fevkalade enerjik olurlar. İşte ben de onlardan biriyim. Rutinim yok. Çok az uyku uyurum. Yemeğime hiç dikkat etmem. İlkokuldan beri bütün beden eğitimi derslerinden raporluydum. Hayatımda jimnastik yapmadım. Geçenlerde kendi kendime düşünüyordum. Bir de ben bunlara dikkat etseymişim herhalde 150 yaşıma kadar yaşarmışım diyorum. Bende müthiş bir yaşama sevinci vardır. İnsanları, doğayı, çiçeği, böceği, her şeyi çok severim. Benim için ‘sevgi’ sözcüğü çok önemlidir. Benim sanıyorum ki itici gücüm o. Sevgi beni hep yürütüyor, götürüyor. Ben sevginin dünyadaki her şeyi çözeceğine inanıyorum.

Meslek hayatınızda oyuncu veya yönetmen olarak en gurur duyduğunuz oyun ya da yer aldığınız proje hangisiydi?

Belki abartı gibi gelecek ama aşağı yukarı 350-400 oyunda oynamışımdır. Çünkü ben ilk tiyatroya başladığım yıllarda haftada 9 oyun oynanır ve sık sık da oyunlar değişirdi. Oyunlar bizim yavrularımız gibidir, yani insanın nasıl evlatları arasında ayırt edemezse oyunlarda da öyle. Ama benim en sevdiklerim arasında bir kere ‘Şahane Züğürtler’ var. İlk Dormen’de başladığım oyun ‘Eski Çamlar Bardak Oldu’ tiyatro sahnesinde, Kenterler’de ilk adım attığım oyun ‘Üç Kuruşluk Opera’ Bertold Brecht’in oyununda Peachum’u oynuyordum. Gazanfer Özcan, Gönül Ülkü Tiyatrosu’nda ise ‘Yedi Yıl Sonra’ diye bir oyun oynadık. Bir medyum adamı oynuyordum. Bayılırdım o role, onunla ödül almıştım zaten. ‘Yaygara 70’ oyunumuzla ise yurtdışına da gittik. Oradaki rolüme de bayılırdım. ‘Çıplak Ayak’ oyununda anneyi oynuyordum ve çok sevdiğim bir roldür. En nefret ettiğimi söyleyeyim: Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu’nda ‘Kime Niyet Kime Kısmet’ oyununu oynamayayım diye çok direndim. Her gün başım önümde utanarak çıkardım. Sonunda bir yerinde bir masanın üzerine çıkıyorum, bir şiir söylüyorum. Altı-yedi alkış alıyordum. Bunu utanarak oynamıştım, en nefret ettiğim, hiç sevmediğim. Ama onun dışında hepsi evlatlarımız gibi. Yönettiğim oyunlar içinde en sevdiğim ‘Nice Yıllara’ diye tek kişilik bir oyun vardı ki, devlet tiyatrosunda 5 yıl oynadı. Çok severek onu yönetmiştim. Geçen yıl İzmir Sahne Tozu Tiyatrosu’nda iki oyun yönettim. Biri ‘Oyunun Oyunu’ Diğeri de ‘İkinin Biri’ Bu yıl yine oynuyor İzmir’de. İzmir’deki Sahne Tozu Tiyatrosu da müthiş bir ekip, benim çok bayıldığım çok severek çalıştığım hepsini ayrı ayrı çok sevdiğim bir ekip. Bir de ‘Çıplak Ayak’ı yönetmiştim yıllar önce Hakan Altıner’in ilk kurduğu tiyatroda. Onu da yönetmen olarak çok sevmiştim. Çok var tabi ama bunlar aradan sıyrılanlar.

Tiyatro, bitmeyen müthiş bir sanat dalı.

Geleceğin tiyatrosunu nerede görüyorsunuz, tiyatro adına değişmesi gerekenler sizce nelerdir?

Ben geleceğin tiyatrosunu çok iyi yerde görüyorum. Şöyle ki, tiyatro 3 bin yıllık bir sanat. Hiçbir zaman gitmez, erimez, bozulmaz, bitmeyen müthiş bir sanat dalı çünkü. Seyirciyle iç içe, gönül gönüle, göz göze yapılan bir sanat dalı. Sahnedeki o keyif müthiş bir şey. Oldum olası ben en baştan beri söylüyorum. Bizim oyuncularımız fevkalade. Dünya çapında oyuncularımız var. Alın bir Yıldız Kenter’i, Müşfik Kenter’i, dünya çapında oyuncular. Tiyatroda da çok var. Şimdi gençler yetişti. Ki aralarında pek çoğu da iftihar ederek söylüyorum ki benim öğrencilerim. Şu an dizilerde, tiyatro sahnelerinde, beyaz perdede halkın izleyip de çok beğendiği oyuncuların yarıdan fazlası benim öğrencilerim. Gençler müthiş geliyorlar. Eğitimliler, çok güzel çalışıyorlar. Hepsine bayılıyorum. Onlarla çalışmaya da bayılıyorum. Onun için bana göre tiyatronun geleceği çok parlak. Hatta geçen gün Haldun Dormen ile konuşuyorduk, dedim ki son üç-dört yıldır oyunlar çok parladı. Hangi oyuna gitsem tıklım tıklım dolu görüyorum. Mutlu oluyorum tabi. 60’lara tiyatronun altın çağı denirdi, işte şimdi yine bir altın çağ yaşıyoruz gibi. O bakımdan fevkalade. Şu an seyircinin büyük bir çoğunluğu 18-30 yaş arası. Çok ümit verici bir şey. Çünkü bu demektir ki onlar da kendi çocuklarını tiyatro ile yetiştirecekler. Belki bir kısmı sanatçı olacak. Olmasa da iyi bir seyirci olacak, tiyatroya gidecek.

Her türlü sanat bir özgürlük alanı ister. Yani herkes işini özgürce yapabilirse ne ala. O zaman çok güzel şeyler olur. Oyuncular müthiş bir kere. En önemli sorunumuz, yazar az yetişiyor. Maalesef ama dünyada da böyle, yalnız bizde değil. Çok eser veren sanatçılarımız olsa, çok daha iyi olacak elbette ki. Bir de biz hep derdik ki kültür merkezleri olmalı. Şimdi çok güzel salonlar var 800-1000 kişilik. Ama buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Tiyatro salonları yapılırken, tiyatroculara hiç sormuyorlar. Sahne güzel fakat ya çok büyük, ya çok dar, ya da çok tavanı alçak ve dekorlar sığmıyor. Genel anlamda eksiklikler oluyor. Bunlara dikkat edilmesi, yapılmadan önce fikir alışverişinde bulunulması lazım diye düşünüyorum.

Geriye dönebilme şansınız olsa, kaç yaşınıza döner neyi değiştirmek isterdiniz?

40’lı yaşlarıma dönmek isterdim. En güzel yaştır, kıymetini bilmek lazım. Çünkü 40’a kadar okuldu, meslekti, yerleşmekti, evlenmekti derken yaş hızla geçiyor. Ancak 40’tan sonra da zaten biraz daha kendinize gelmiş oluyorsunuz. Daha bilinçlenmiş oluyorsunuz. Ama 40lı yıllarda insanın aklı daha başında, pek çok şeyleri özümsemiş oluyor. O yaşıma dönmek isterdim. Değiştirmek istediğim şeylerden bir tanesi rahmetli eşimle daha erken evlenmiş olmayı isterdim. Hata etmişim, çok pişmanım. Bir diğeri de ben hiç çocuk istemedim. Çok severim çocukları, yeğenlerimi. Fakat çalışma düzeni, mesleğime olan tutkum nedeniyle çocuk hiç istemedim. Biraz vakit geçsin derken, birdenbire vakit iyice geçti. Bunu da eşimin vefatına kadar hiç düşünmedim. Gayet iyiydik. Eşim vefat etti, “Ne yaptın Göksel, sen ne yaptın” dedim. “Keşke bir çocuğum olsaydı” dedim. O zaman üzüldüm. Bu iki şeyi değiştirmek isterdim.

Evlilik, muhteşem bir kurum. İki insanın bir arada olması, birbirlerini sevmeleri, aynı çatı altında olmaları, geçinmeleri, birbirlerine el vermeleri müthiş bir şey.

Bir terör saldırısı sonucu aşkla bağlı olduğunuz eşinizi kaybettiniz. Bunu sormak zor ama yaşantınız boyunca evliliğiniz nasıldı, unutamadığınız anlar nelerdir?

Ben ilk gençlik çağımda evlenmeyi hiç düşünmüyor, hatta evlenmek istemiyordum. Karşıma Kerem çıkmasaydı belki de evlenmemiştim hiç, bilmiyorum. Yani biz birbirimize çok düşkündük. Benim evliliğe pek iyi gözle bakmamamın nedeni sanki evlendiğim zaman özgürlüğüm kısıtlanacakmış, birisi bana ‘onu yapma, bunu yap’ diyecekmiş gibi geliyordu. Ondan sıkılıyordum. Oysaki hiç öyle olmadı. Evlilik için anlayış, hoşgörü, sabır, paylaşım tabii sevgi, aşk onlar gerekli ama asıl gerekli olan fedakârlık. Bizim paylaşımımız çoktu, birbirimizi çok iyi anlardık. Aynı meslekten olmamız bize çok yardımcı olmuştu. Benim en güvendiği insan Kerem’di, onun da en güvendiği insan bendim. Kayıtsız şartsız güvenirdim. Mesela şimdi ben hala daha yolda yürürken birdenbire “Kerem niye burada yok” diye boş bulunurum. Çünkü hep orada olurdu. Benim için evlilik, toplumdaki en önemli ve bayıldığım kurumdur. Muhteşem bir kurum. İki insanın bir arada olması bir paylaşım yapmaları, birbirlerini sevmeleri, aynı çatı altında olmaları, geçinmeleri, birbirlerine el vermeleri müthiş bir şey.

Yaşantınızın size öğrettiği en büyük ders ne oldu, bizimle paylaşır mısınız?

En büyük ders nedir biliyor musunuz? Acıları alt edebilmek. Ben bu sınamadan çok geçtim. Ben önce erkek kardeşimi kaybettim ki, o da benim büyük dayanağımdı. Benim küçüğümdü ama bana en büyük desteklerden biriydi. Arkasından annem benim her şeyimdi, en yakın arkadaşım, dostum, en güvendiğim insanlardan biri elbette ki annem ve son olarak eşim… Yaşantımın bana öğrettiği en büyük ders, bu acılarla baş edebilmek oldu.

Röportaj: Esra Güneş

Yorumlar (0)
Ayın Anketi Tümü
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
10
açık