Sahnelerin sevilen sesi; Neslihan Demirtaş
Türkiye’nin dört bir yanında seçkin gece kulüplerinde sahneye çıkan ve Eskişehir de önemli bir hayran kitlesi bulunan Neslihan Demirtaş, geçtiğimiz yaz çıkardığı Mareşal adlı maxi single ı ile yine adından söz ettiren isimlerden oldu. Çok sayıda besteye imza atan ve ‘En İyi Beste’, ‘En İyi Söz’ ve ‘En İyi Yorumcu’ ödülleri de kazanmış olan sanatçı ile Follow Magazin okurları için bir araya geldik. Her ay iki defa sahne aldığı Piraye’de buluşup, samimi ve keyifli bir röportaj gerçekleştirdiğimiz Demirtaş, işini severek yaptığından bahsederken en büyük hedefinin bu işin hakkıyla nasıl yapıldığını herkese göstermek olduğunun altını çizdi.
Repertuvar bir sanatçının parmak izidir.
Müzikal anlamda hayatımın dönüm noktası diyebileceğiniz yer neresi oldu, bizimle paylaşır mısınız?
Kariyer anlamında dönüm noktam ve müzikal serüvenim on beş yaşında tekrar sınavlara girerek başladı. Sakatlandığımdan dolayı bir gece içinde bale hayatım bitti ve üç yıldır okuduğum okulda keman bölümü için tekrar sınava girdim. Aslında müzisyen olmayı hiç düşünmüyordum. Ancak müzik kulağım çok iyi olduğu için hocalarım beni kaybetmek istemediler. Bu benim için çok büyük bir dönüm noktasıydı. Tüm hikâyem ondan sonra başladı.
Çok küçükken mahallede arkadaşlarımla şarkı yarışması yapardık ve her defasında ben birinci olduğum için sıkılıp jüri olmak isterdim. Çıktığım yolun beni buraya getireceğini hiç düşünmemiştim. Balerin olacağım diye çıktığım yolda, keman bölümünden mezun oldum ve iki yıl boyunca da Prof. Dr. Sabahat Tekebaş’tan şan eğitimi aldım. O eğitimle beraber bir yerlerde caz solisti olarak şarkı söylemeye başladım.
Eskişehir hikâyeniz nasıl başladı?
İzmir’de çalışıyordum. İlk sahnemi 96 yılında aldım ve çabucak yükselişe geçtim. Bir yıl içinde de orkestram oldu. Türkçe pop söylemek benim zamanımda hocalar tarafından pek sıcak bakılan bir şey olmadığı için caz müziğe merak saldım. Daha sonra caz müziği yaparak para kazanamayacağımı keşfettim ve repertuvarıma Türkçe pop katmaya başladım. Bir yıl İzmir’de “Sokaki” adında bir mekânda başladım. O mekânda iki buçuk yıl çıktıktan sonra Ankara’da bir kulüpten teklif alarak orada çalışmaya başladım. Ankara’da çalışırken beni Eskişehir’den dinlemeye geldiler ve birlikte çalışmayı teklif ettiler. Cuma ve Cumartesi günleri sahne almaya başladım. Ve tam altı yıl boyunca orada sahne aldım.
Yapmak istediğim repertuarla birlikte kendimi 25 yılda sahnelere kabul ettirdim.
Sahne kostümleriniz, repertuvar ve güçlü sesinizle birlikte muhteşem bir müzik ziyafeti ortaya koyuyorsunuz. Hazırlık aşamasından bahseder misiniz, sahneye kadar neler yaşanıyor?
Yaradılış olarak görselliğe fazla önem veren biriyim, zarafeti çok seviyorum. Markası, fiyatı çok önemli değil, neyi beğeniyorsam onu giyerim. Mesleğe başladığımda kostümlerimi kendim çizerdim, annem de dikerdi. Babam emekli öğretmendi ve ben de o dönemde çok iyi paralar kazanmıyordum. Tekrar dünyaya gelirsem modacı ya da psikiyatrist olmak isterim.
Haftanın her günü sahneye çıkmak biz sanatçıları çok randımanlı şarkı söyleyememeye itiyor. Ben bu konuda çok şanslıyım. Ne kadar kilometre kaydettiysem o kadar çalıştığım günler azaldı, kaşelerim yükseldi. Biz buna “tecrübeye ödenen para” diyoruz. Dinleyici kitleniz de ona göre artıyor.
Psikolojimi sahneye çıkmadan 2-3 gün önce hazırlamaya başlıyorum. Sesimi yormamak adına alkol almayıp evime misafir çağırmıyorum, sigarayı da çok çok azalttım. Uyku düzenime elimden geldiği kadar dikkat edip bol bol uyumaya çalışıyorum. Çünkü ses uykuda besleniyor. Hazırlık aşaması çok meşakkatli değil; biraz yediklerine, içtiklerine dikkat etmek gerekiyor. Mesela ben zaten et yemeyi çok seven biri değilim, neredeyse vejetaryen olmak üzereyim. Beni çok yoran hayvansal gıdalardan almamaya çalışıyorum. Onun haricinde beni yoran, aşağı çeken insanlardan uzak durmaya çalışıyorum çünkü geçmişte bunun zararını çok gördüm.
Ben burada her hafta prova yapıyorum ve her hafta olması da gerekiyor. Çünkü benim her hafta beni dinlemeye gelen dinleyicilerim var. Bizim başarımızın sırrı çok çalışmak. Şu anda sahnede çok iyi olan, sesleri gürül gürül çıkan insanlar, özel hayatlarına çok dikkat eden, bedenlerine şefkat gösteren, dimağlarını yormayan ve çok fazla çalışan insanlardır.
Beni taklit etmeleri benim yerimi sağlamlaştırıyor, taklit edildiğim için Neslihan Demirtaş’ım.
Şu anda devam eden sahne programlarınızdan bahseder misiniz?
Eskişehir Piraye’de şu an 15 günde bir olmak üzere 1 gün sahne alıyorum. Çok yakın bir zamanda İstanbul ve Kıbrıs başlayabilir. Bizim kalitemizi ve kaşemizi kaldırabilecek disiplinli mekânlarla görüşme halindeyiz.
Yeni çıkan müzisyen ve şarkıcılar arasında sizin beğendiğiniz isimler kimlerdir?
Benden sonra gelen bir jenerasyon var; Merve Özbey, Derya Uluğ gibi… İkisini de çok beğeniyorum. Özel hayatlarında çok istikrarlılar, sesleriyle önemli bir yere gelmişler ve üretkenler. Benim okulum 12 yıl sürdü, bir mekânda düzenli olarak 6 yıl çalıştım. Ne yazık ki sistemin işleyişi gereği, şarkın patlamazsa dinleyiciler seni yeterince fark etmiyor. Diğer beğendiğim isimlerden Sıla zaten çok başka bir yerde. Bir de yeni isimlerden Edis’i seviyorum çok güzel şarkıları var.
Ülkemizdeki rap müziği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eypio’yu çok seviyorum, bu işi çok güzel yapan insanlar var. Ben Fero işin biraz magazinine kaçıyor, ben magazinsel kısmına kaçanları sevemiyorum. Mesela Ezhel’e bayılıyorum, ben de yarı Ankaralı olduğum için sanırım bir de gerçekten güzel iş yapıyor. Ben konservatuarda eğitim aldığımdan dolayı klasik müziği çok seviyorum. Beynime ne girerse beynimden o çıkar. O yüzden her şeyi seçerek dinliyorum.
Japon denizcisi Amiral Togo demiş ki; “her zaferden sonra miğferinizi bir kademe daha sıkın.
Peki, hangi tarz müzik size daha yakın?
Şu anda yapmak istediğim repertuvarı yaparak para kazanıyorum. Bu çok büyük bir güçtür. Nil Karaibrahimgil’e çok yakın, özgün bir tarzım var. Yapmak istediğim repertuvarla birlikte kendimi yirmi beş yılda sahnelere kabul ettirdim. Repertuvarım yüzünden beş altı kere işimden atıldım. Eskişehir’in en sevdiğim yanı şu; ben hiç kimse gibi olmak zorunda değilim. Benim repertuvar dizilimim yıllardır aynı. İnsanın kendi olması ve başkalarının da bunu fark etmesi çok önemli. Artık hiç kimse repertuvarıma bir şey söyleyemiyor. Repertuvar bir sanatçının parmak izidir. Beni taklit etmeleri benim yerimi sağlamlaştırıyor, bu da çok hoşuma gidiyor. Taklit edildiğim için Neslihan Demirtaş’ım.
Peki, sizce Eskişehir eğlence hayatında ne eksik?
İyi işletmeci eksik diye düşünüyorum. İşletmeci sahibi olduğu mekânın her yerine giren, tüm çalışanları ile iletişimi olan kişidir. Diyalog olmayan yerde çözüm olmaz. İyi bir çalışan bulduğunda, onun senden gitmemesini sağlayacaksın.
Benim iki tane besteci, yorumcu, söz yazarı ödüllerim var. İnsanlar artık tecrübeye para ödüyorlar. Benim en büyük lüksüm böyle işletmelerle çalışmamak. Ben her zaman bundan daha iyi nasıl oluruma bakıyorum mekân sahipleri de öyle yapsınlar, insanlara değer versinler. Japon denizcisi Amiral Togo demiş ki; “her zaferden sonra miğferinizi bir kademe daha sıkın”.
Müzik hayatı dışında Neslihan Demirtaş kimdir, özel yaşamınızdan da biraz bahseder misiniz?
Son derece sıradan bir hayat yaşıyorum. Yemek yapmayı, evimle ilgilenmeyi, temizlik yapmayı çok seviyorum. İki tane kedim var. Çok fazla insanla haşır neşir değilim. İnsanları seçmek zorundayım, bunu çok geç öğrendim. Eskiden herkesin derdine koşar, üzülürdüm. Herkese maddi manevi yardım yapardım. Artık yapmıyorum. İnsanlar buna ‘bencillik’ diyebilirler ama ben buna ‘dengede kalmak’ diyorum. Yaklaşık 10 yıldır kişisel gelişimle çok ilgileniyorum. Hayatımdan insanlar çıktığında o kişinin bana katacağının bundan fazlasını olmadığını düşünüyorum, çünkü o da atalarından öyle görmüş. Birkaç senedir takdir görme isteğini de bıraktım. Takdir edilme, sevilme içgüdümü yendim. İsteyen herkes benimle ilgili kötü düşünebilir. Çünkü onların benimle ilgili kötü düşünmesi seninle benimle ilgili değil, kişinin kendisiyle ilgili. Yakın zamanda da bu tarz bir arkadaşımla yolumu ayırdım. Çünkü içindeki kavga bitmemişti, bunu benim grubuma ve bana yansıtmaya başlamıştı. Ben de iş akdimi bitirdim. Elimden geldiği kadar bu tarz insanları yanıma yaklaştırmamaya çalışıyorum. Son derece kendi halimde bir hayat sürmeye çalışıyorum. Belki de bir yerlerden patlamamamın sebebi çok fazla gezmemem, çok fazla insanların ne yaptığıyla ilgilenmememdir. Evimde, kedilerimle, dostlarımla, şarkılarımla ve kemanımla ilgileniyorum. Nasıl zamanında kendi kostümlerimi kendim tasarlıyorsam, şu anda da kendi şarkılarımı yazıyorum. Beni mutlu ediyor, önemli olan bu. Güç; çevrende ne olursa olsun, nehrin dibindeki taş parçası gibi onun gelip geçmesini seyredebilmektir, buna seyirci kalabilmektir. Üzüntüler, dertler, kederler gelirler ve giderler, para gelir ve gider, insanlar da gelir ve giderler. Bu hep böyledir. Bunun bilincine varıp bir şeyin arkasından koşmuyorsan, bu güç duruşudur. Peşinden koştuğumuz hiçbir şeyi elde edemeyiz. Durup onu izleyebilmektir güç.
İnsandan başka hiçbir şey biriktirmiyorum.
Farklı ilgi alanlarınız nelerdir, hayattan daha fazla keyif almanızı sağlayan tutkularınız var mı?
İlgi alanım; kendim. Kendimle çok ilgileniyorum. ‘Bu beni neden hüzünlendiriyor, müziğimi daha güncel, daha iyi ve daha sade nasıl yapabilirim?’ gibi soruları kendime sürekli sorarım. Sağlığıma dikkat ediyorum. İnsanları dinlemek çok önemliymiş, eskiden çok konuşurdum. Karşındaki insanın seni dinlemeye gönlü olmadıktan sonra konuşmanın anlamı da olmuyor. İnsanlar zaten kendi çöpünü sana dökmek için seninle ilişki kuruyor. Kişisel gelişimi çok seviyorum. Doğayla baş başa olmayı çok seviyorum. Kendini aşmış, mesleğinde başarılı ve ortalıklarda olmayan insanlara bayılıyorum. Modayı hiç takip etmiyorum. Evdeki tüm kostüm ve ayakkabılarımı dağıtmaya başladım. Daha minimalist yaşamaya çalışıyorum. Deistim, ateist değilim. Bir yaratıcının olduğuna inanıyorum ama herhangi bir dinim yok. Namaz da kılıyorum meditasyon da yapıyorum. Başıma kötü bir şey geldiğinde, evet bu başıma geldi ama bundan ne ders çıkarabilirim diye düşünüyorum. Her olayın arkasındaki gizli hediyeyi bulmaya çalışıyorum. İnsandan başka hiçbir şey biriktirmiyorum.
Son olarak kariyer ve özel hayatınız için planlarınız, hedefleriniz nelerdir?
Olmak istediğim yerde olduğumu düşünmüyorum şu anda. Benim müziğimi herkes dinlemeli. Bu işin nasıl hakkıyla yapıldığını, kimseye dokunmadan, kimsenin canını acıtmadan, kimseyi harcamadan, kimsenin üzerine basmadan nasıl yapıldığını herkese göstermek istiyorum. Gösterebilirsem ne mutlu, gösteremezsem de çok üzülmem, ben zaten işimi severek yapıyorum. Benim frekansıma çıkabilen insan zaten gelir, diğer insanlar için ekstra çaba sarf etmem. Geçmişimde bu çabayı çok sarf ettim. Elimi verdiğim insanlar beni aşağı çekip, balçığın içine sürüklediler. Yıllarım böyle geçtiği için artık insan düzeltmekle ilgilenmiyorum. Benim işim kendimle.
Röportaj: Esra Güneş