İçsel Yansımaların Estetik Serüveni: Sanat ve Toplum Üzerine Yolculuk "Dilek Hasra"
Sanat, insanın iç dünyasını yansıttığı, duygularını ifade ettiği ve toplumun çeşitli yönlerini sorguladığı bir alan olarak tarih boyunca varlığını sürdürmüştür. Sanatçılar, kendi deneyimleri, düşünceleri ve duyguları aracılığıyla eserlerini şekillendirirken, izleyicilere derin düşüncelere ve duygusal bir yolculuğa çıkmalarını sağlarlar. Bu bağlamda, Türk ressam ve görsel sanatçı Dilek Hasra ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajda, sanat kariyerinin başlangıcından ilham kaynaklarına, sanat anlayışından toplumsal cinsiyet konularına kadar pek çok konuyu ele aldık. Hasra, sanatını toplumsal cinsiyet meselelerini ve insan ruhunun derinliklerini keşfetmeye adamış bir sanatçı olarak karşımıza çıkıyor. Hasra, kendine özgü tarzıyla kadın figürlerini ve onların içsel gücünü eserlerine yansıtarak, izleyicileri toplumsal cinsiyet konuları üzerine düşünmeye ve daha geniş bir anlayış geliştirmeye davet ediyor. Dilek Hasra'nın sanat anlayışını, ilham kaynaklarını ve toplumsal cinsiyet konularına olan duyarlılığını daha yakından keşfetme fırsatı bulduk. Sanatın insan hayatındaki etkileyici gücünü ve toplumsal değişimdeki rolünü anlamak adına, Hasra'nın sözlerini dikkatle dinlemeye davet ediyoruz. İyi okumalar.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1972 Mardin doğumluyum. Tüm eğitim hayatım Eskişehir’de geçti. Üniversiteyi de Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği bölümünde okudum. Yüksek Lisansı Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladım. Doktoramı ders aşamasını yaptım ama devam edemedim. Tüm eğitim hayatı bana farklı hocalarla çalışma imkânı verdi. Şu an Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde, Eskişehir Cumhuriyet Anadolu Lisesi’nde Görsel Sanatlar öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Benfigüratif çalışmalar arasında gezinen bir ressam ve görsel sanatçıyım. Sanatım, toplumsal cinsiyet, güç dinamikleri ve insan ruhunun derinliklerini keşfetmeye odaklanıyor.
Sanat kariyerine nasıl başladınız ve ne zaman resim yapmaya ilgi duymaya başladınız?
Ben aslında liseden fen bölümü mezunuyum. Lise son sınıfta resim öğretmenimim babamı ikna etmesi ile on beş günlük bir resim kursuna yazıldım. Eğitim Fakültesi’nin giriş sınavını kazandım. Böylece bu yolculuk başlamış oldu.Tüm çocukluğum resim yaparak geçti. Bir karakalemin çok değerli olduğu bir ailede büyüdüm. Renkli boyalarım, oyuncaklarım olmadı. Kömür ya da kiremit parçası resimlerime eşlik etti. Oyuncaklarımı kendim yapmak durumundaydım, iyi ki de öyle olmuş. Teksir kâğıdı alırdı babam. Ev halkını, komşuları portre çalışırdım. İyi de oluyordu galiba, bana herkes poz verirdi. Alaattin Dede, Emine Teyze, Rahime Abla… Çizdiğim resimler o sobalı evlerin muntazam olmayan, çamursıva duvarlarının belki en güzel süsüydü bana ve komşulara göre. Onlar yaşlandıkça, büyüdükçe yenilerdim resimleri, ta ki o mahalleden ayrılana kadar. Çekilemeyen aile fotoğraflarının yerinde benim resimlerim vardı. Nasıl bir gurur ama... Bilerek veya bilmeyerek başlangıcım çocukluğumdu. Çocukken, doğanın ve insan yüzlerinin çizimlerini yaparak sanata ilgimi fark ettim.
Eğitiminiz sürecindeki deneyimlerinizin sanatınıza nasıl etki ettiğini düşünüyorsunuz?
Anadolu Üniversitesi’nin yeni kurulduğu bir dönemde okudum. Üniversitede atölyemiz indirme bir bina idi kendimiz boyardık, sobamızı her sabah kendimiz yakardık, okulumuz evimizin tadında sıcak samimi ortam sunardı. Kış aylarında, kar heykeller yapmaktan iliklerimize kadar ıslanırdık okul avlusunda. Tüm eğitim fakültesi öğrencilerinin pencereden iç çekişleri hâlâ aklımda. Donmuş ellerimizi ısıtırken, sobanın içine uzattığımız sucukları ekmek arasında paylaştık... Öyle bol malzememiz yoktu. Hazır tuvaller, bezler... Kendin yaratırdın malzemeni. Araman, bulman, denemen gerekirdi. Yaratıcılığın temeli çocuklukla başlayıp okulla devam etti yani. Eğitimim, sanat anlayışımı şekillendirmede kritik bir rol oynadı. Farklı medyalarla deney yapma, tarih boyunca sanatın evrimini öğrenme ve eleştirel düşünme becerilerimi geliştirme fırsatı buldum. Bu deneyimler, eserlerimde derinlik ve anlam katmama yardımcı oldu.
Eserlerinize koyduğunuz isimlerin özel bir anlamı var mı? İsim seçme süreciniz hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?
Eserlerime koyduğum isimler genellikle eserin arkasındaki duygusal veya felsefi düşünceleri yansıtır. İsim seçme sürecim genellikle içgüdüsel ve eserin kendisiyle kurduğum duygusal bağa dayanır. Özellikle kadın figürlerini içeren resimlerime “Düşler Bahçesi” ismini verdim. Portrelerden oluşan bir seri resmime de “Cam Kırıkları” ismini verdim. Bunlar genel seri isimleri ayrıca isim verdiğim de oluyor. Yaşantılarımdan, anlık bir olay veya duygudan yola çıkarak isimlendiriyorum.
Toplumsal cinsiyet konularına duyduğunuz ilgiyi sanatınıza nasıl yansıtıyorsunuz?
Toplumsal cinsiyet konularına olan ilgim, sanatımda özellikle zarafet ve güzelliği öne çıkan kadın figürleri aracılığıyla kendini gösterir. Bu yaklaşımımla, kadınlığın çeşitli yönlerini ve ifadelerini keşfetmeyi amaçlıyorum. Kadın figürlerini çizerken, onların güçlü, bağımsız ve çeşitli karakter özelliklerini vurgulamaya özen gösteririm. Sanatımda, kadınların zarafetini ve güzelliğini yalnızca estetik bir öğe olarak değil, aynı zamanda derin bir içsel güç ve kararlılık simgesi olarak kullanırım. Bu figürler, izleyicilere, toplumsal cinsiyet konuları üzerine yeniden düşünmeye yönelik bir davet niteliğindedir. Kadınların güzelliği ve zarafeti, yüzeysel değerlendirmelerin ötesinde, onların karmaşık duygusal yapılarını, zekalarını ve içsel güçlerini temsil eder. Sanatımda kullandığım renkler, dokular ve kompozisyonlar, kadınların duygusal ve ruhsal derinliklerini vurgulamak için özenle seçilir. Bu unsurlar, kadınların yaşamlarının ve deneyimlerinin zenginliğini ve çeşitliliğini göstermek için bir araç olarak hizmet eder. Her bir eser, kadınların güzelliğinin ve zarafetinin, onların içsel gücü ve bağımsızlığıyla nasıl iç içe geçtiğini gösteren bir anlatı sunar. Sonuç olarak, sanatım aracılığıyla toplumsal cinsiyet konularına duyduğum ilgiyi, kadın figürlerinin güçlü ve çeşitli temsilleri üzerinden yansıtıyorum. Bu yaklaşım, izleyicileri kadınların yaşamlarına dair derinlemesine düşünmeye ve daha geniş toplumsal cinsiyet meselelerini sorgulamaya davet eder. Sanatım, kadınların güzelliği ve zarafetinin yalnızca görünüşle sınırlı olmadığını, aynı zamanda onların ruhunun derinliklerinde yatan güçlü ve etkileyici nitelikleri de içerdiğini vurgular.
Sanatın toplumsal cinsiyet tartışmalarında nasıl bir rol oynayabileceğini düşünüyorsunuz?
Sanat, toplumsal cinsiyet tartışmalarında önemli bir rol oynayabilir. Eserler, toplumsal normları sorgulamak, cinsiyet rolleri üzerine yeniden düşünmek ve çeşitliliği kutlamak için güçlü bir araç ve iletişim yolu olabilir. Seyirci ile kurulan iletişim yolu olarak ben hiç böyle düşünmemiştim dedirtebilir. Yani mesaj çarpıcı bir yol ile gönderilebilir. Umarım ben eserlerimle kadın figürüne daha güzel ve sevecen bir ruh ile bakmayı insanlara aşılayabilirim.
Sanatınızda risk almayı seviyor musunuz, yoksa daha güvenli yollardan mı ilerliyorsunuz?
Sanatımda risk almayı seviyorum; bu, yaratıcılığımı sınırlandırmayan ve keşfetmekten korkmadığım bir yol. Yeni fikirler ve teknikler denemekten çekinmem. Olması gerekli olan da bu. Yeni yollar denemezsem başta kendim sıkılıyorum.