Moda sektörünün yükselen ismi; Şimal Yavuz
Eskişehir’de doğup ülkemiz adına birçok önemli işlere imza atan kişiler, şüphesiz şehrimiz adına bir gurur kaynağı. Şimal Yavuz da moda sektöründe bu gururu yaşatan, çalışkan ve başarılarıyla adını duyduğumuz bir isim. Başarılı moda tasarımcısı ile meslek hayatının başlangıcından özel yaşantısına keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Öğrencilik yıllarından itibaren başarıları ödüllerle taçlandırılan Yavuz, hala öğrenci olduğunu ve dönüşen bir dünyada öğrenmeye devam edilmesi gerektiğini söylüyor. İleride kendi markasını kurmak için tecrübelenmeye devam eden güzel tasarımcı, yeni yetişen meslektaşlarına da örnek oluyor…
Akademik eğitimim, ailemden gelen estetik zevk ve ustalık ile birleşince mesleğimde hep bir adım daha önde oldum.
Öncelikle bize biraz kendinizden ve kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Şu anda çok kıymetli moda tasarımcısı Dilek Hanif’in yaratıcı direktörlüğünde, Dilek Hanif Hazır giyim markasında baş tasarımcıyım. Haute couture ve diğer projelerimizde ise tasarım direktörüyüm.
Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Sanat/Resim Ana dalı mezunuyum. Akabinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Moda ve Tekstil bölümünde lisans eğitimimi tamamladım. Üniversiteye girdiğim sene temel sanat eğitimindeki bitirme çalışmam, aynı yıl tüm üniversiteye girenler içinde birinci seçildi. İkinci yılımda ev tekstilinde Türkiye devi bir firmanın ulusal tekstil desenleri yarışmasında bir çalışmam 3. Olurken, diğer çalışmam özel jüri ödülüne layık görüldü ve Milano’daki bir fuarı ziyaret etme hakkı kazandım. Aynı sene MSGSU Rektörü Prof. Rahmi Aksungur başarı belgesine layık görüldüm.
Eğitimime Londra'da “London College of Fashion / Luxury Brand Management and Product Design” bölümünde devam ettim. Halen aktif bir öğrenci olduğumu belirtmek isterim. Bizler maalesef okul ve eğitim hayatının belli bir noktada tamamlanmış olduğu, birer diplomanın hayat boyu yeteceği zihniyetinde olan bir toplumdayız. Aslında hepimiz hayat boyu öğrenciyiz ve elimize geçen her fırsatı değerlendirmeliyiz. Her gün yepyeni disiplinlerin ve bakış açılarının oluştuğu bir dünyada yaşıyoruz. Etrafımızdaki her şey yenileniyor ve dönüşmeye hız kesmeden devam ediyor. Bahsettiğim bu oluşumlara sadece ayak uydurmak değil, öncü olabilmek için eğitim, araştırma ve meraklı olmaya devam etmek günlük hayatımın bir rutinini oluşturuyor.
Kariyerim boyunca mesleğimin her alanında kendimi eğitmeye oldukça özen gösterdim. 20 yıl önce başladığım sanat eğitimimin üzerine; üniversitenin son yıllarından itibaren başlayan 10 yıllık profesyonel çalışma hayatım boyunca olabildiğince farklı alanlarda, kendi alanında uzman kişilerden çok ciddi bir bilgi ve tecrübe biriktirdim. Monica Bellucci, Nata Supernova, Julia Roberts gibi dünyaca ünlü yıldızların stil danışmanlığını üstlenen, dünyaca başarılı ünlü stil danışmanı ve yaratıcı danışman Barbara Baumel ile 6 ay boyunca “Joie de Vibre ’ isimli defile için birlikte çalışma fırsatım oldu. Türkiye’de denim ihracatı yapan özel bir firmada tasarımcı olduğum esnada Dolce&Gabbana markasının kreatif direktörlerinden Senior Gabbana jean koleksiyonu için birlikte çalıştık. İçlerinde Victoria Beckham, Massimo Dutti, Zara, Bershka, Pull&Bear, Topshop, River Island, Lui Joe, New Look gibi markaların bulunduğu; İspanya, İngiltere ve İtalya'daki firmalar için tasarımlar yaptım. Markaların tasarımcılarıyla gerek kendi genel merkezlerinde ve gerek Türkiye ofislerimizde birebir çalıştım. Lüks moda ve marka yönetimi eğitimimde, projem için çok kıymetli Pascal Porteiner ile çalıştım. Hatta özellikle belirtmek istiyorum ki; kendisi çalışmalarımı görünce temel sanat eğitimimi nerede ve kimden aldığımı öğrenmek istemişti. Türkiye’de çok kıymetli eğitmenlerimiz var. Şu anda sahip olduğum tasarım zekâsı ve bilek eğitimimin uluslararası bir platformda fark yaratması hem ülkemiz için hem de bireysel olarak güzel bir anı olarak kalacak. Ülkemizde Özlem Süer, Gamze Saraçoğlu gibi değerli moda tasarımcıları, üniversitede projelerime koçluk desteği verdiler.
Şimdi de daha önce söylediğim gibi Dilek Hanif ile 4. yılımdayım. Bu süreçte biri Shangri-La Bosphorus’ ta gerçekleştirdiğimiz Dilek Hanif in mesleğinde 30. yılını taçlandıran haute couture defilesi olmak üzere; Qatar, Doha'da 2 defile ve İstanbul’da hazır giyim koleksiyonlarımızı sergilediğimiz 1 defile sığdırdık. Aynı zamanda senede 2 sezon olmak üzere hazır giyim koleksiyonu ve dünyanın birçok noktasında satılmak üzere üretimini yapıyoruz. Son 3 sezondur Gizia mağazalarına çalışan kadınlar için ve günlük kadın giyim koleksiyonları oluşturuyoruz. Koleksiyonun çekimleri Nihat Odabaşı ile çok keyifli bir çalışma ile tamamlandı. Son iki sezondur Dilek Hanif internet sitesinde da satışa sunduğumuz kadın günlük giyim koleksiyonlarımız mevcut. Son koleksiyon tanıtımımızı Four Season Hotel Bosphorus’da tanıttık.
Ekstra çok fazla iş birliği ve özel projeler için de tasarım desteği veriyoruz. Örneğin; Amerikan Hastanelerinin doktor üniformalarını yeniden tasarladık. NTV’de yayınlanan Halkın Sanatı program dizisi için Anadolu’nun saklı zenginlikleriyle bir koleksiyon oluşturduk. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından çok kıymetli özel dikim müşterilerimiz var. Zaman zaman Cannes Film Festivali, Oscar ödül töreni gibi platformlardan dünyaca ünlü yıldızlar için tasarım ve özel dikim yapıyoruz.
Şu an sayamadığım birçok farklı proje ile birlikte çok dinamik ve yoğun bir iş akışının içinde olmamıza rağmen işimi çok severek ve kendimi adayarak, mükemmeli arayarak yapıyorum. İçime sinmeyen projelerde ne kadar emek vermiş olursam olayım, çok az zamanım da olsa her şeyi silip sıfırdan başladığım ve gece gündüz çalışarak içime sinen şekilde tamamladığım olmuştur. Bir moda tasarımcısı olarak yaratım sürecimin başından son anına kadar, benim için çok kutsal aynı zamanda mahrem; yer yer stresli ve kaotik, her şeye rağmen son derece heyecanlı bir dönem olduğunu söyleyebilirim. Sezonlar sezonları, projeler projeleri kovalıyor. Bazen tasarım aşaması, üretim aşaması, özel projeler, siparişler, defileler, çekimler ve birçok hazırlık iç içe paralel ilerlemek zorunda. Aynı anda apayrı konsantrasyonlar ile her birini üstün bir titizlikle tamamlamam gerektiği bir iş dinamiğim var. Bu dişli döngüsü beni hep güncel tutmakla birlikte bir sonraki süreç için daha hevesli, meraklı ve tecrübeyle ileri atarak devam ediyor.
Moda tasarımına ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
Eskişehir’de sanata ve tasarıma çok değer veren ve iç içe olan bir ailede doğdum. İlk anılarımdan itibaren ailemdeki çoğu kişinin bir sanat dalı ile yakından ilgilendiğini ve yaratıcı atmosferin her daim etrafımda olduğunu hatırlarım. Ailem 3-4 yaşlarımdan itibaren normal bir çocuktan çok daha uzun saatler, devamlı olarak resim yapmak istediğimi anlatır. Kara kalemsiz direkt pastel boyayla kâğıt üzerinde, çok farklı dünyalar yaratarak hiç boşluk kalmayacak şekilde resimler yaparak büyüdüğümü söyleyebilirim. Bu yeteneğim ilkokul öğretmenim çok sevgili Sevilay Yalçınkaya tarafından da fark edildi ve beni çok destekledi. İlkokul boyunca birçok Eskişehir birinciliğim, ödüllerim oldu. Akabinde kendiliğinden akan bir eğitim hayatim oldu. Kendimi 'hangi mesleği seçmeliyim?' gibi bir ayrımda hatırlamıyorum. Ne yapacağım hep belliydi. Resim ve sanata olan yeteneğim, bir süre sonra tasarım ve modaya evrildi ki bence hepsi birbiri ile iç içe ve birbirinden ayrılamaz. Tasarım ve yaratıcılık mantığı da hep aynıdır. Uzmanlıklara ayrılabilirsiniz ama temelde boş bir oda, beyaz bir resim kâğıdı, boş bir tuval şekil verilmeye hazır bir mermer veya birkaç metre kumaş sonuçta. Hepsi sanatçının eserini icra etmesi için bir aracıdır. Esas olan tasarımcının kafasının içindedir. Temelde mantığı kavramışsanız, hayal gücünüz ve yaratıcı zekânız size eşlik ettiğinde ortaya estetik güzellik çıkacaktır. Ailemde çoğu kadın çok muntazam terzilik bilirler. Özellikle annem, mesleği dışında aynı zamanda çok iyi bir terzidir. Mükemmel bir gözü, tasarım yeteneği ve muntazam işçilik bilinci vardır. Birçok diğer konuda olduğu gibi zevkimin ilk tohumlarının annemin görüşüyle, onun ışığında oluştuğuna eminim. Mesleğe başladığım zaman hali hazırda birçok şeyi çocuklukta öğrendiğimi fark etmiştim. Bu farkında olmadan, yaşayarak öğrenme surecim; annem ve anneannemden edindiğim, payı çok büyük olan kazanımlarımdandır. Akademik eğitimim, ailemden gelen estetik zevk ve ustalık ile birleşince mesleğimde hep bir adım daha önde ve şanslı oldum.
Moda sektöründe başarılı bir isim olan Dilek Hanif’le yollarınız nasıl kesişti ve ne zaman birlikte çalışmaya karar verdiniz?
Sektörde tekstil ve perakende odağında çok iyi işler yapan, Bridge Consulta kurucu ortağı, başarılı Head Hunter Firuze Ülkü Yücel aradı ve bu pozisyonu teklif etti.
Dilek Hanif, temsil ettikleri ile Türkiye için çok büyük bir değer. Kendisi aynı zamanda benim için bir rol model. Birlikte çalışmaya başladıktan çok kısa bir süre sonra uyum sağladık ve aynı dili konuşmaya başladık. Koleksiyonunuzu emanet edeceğiniz kişinin sizinle aynı pencereden bakması bizim işimizde önemli. Lüks ürünler tasarlıyoruz ve üretiyoruz. Dolayısıyla en ufak bir detay bile fark yaratır. Ne mutlu ki kendisiyle zevklerimiz, tercihlerimiz son derece örtüşüyor. Bu da bize iş akışında ciddi kolaylık ve hız sağlıyor. Şu an birlikte 4. senemizdeyiz, birçok güzel proje ve koleksiyonda kendisine eşlik etmek, yanı başında olmak çok gurur verici. Dirsek teması ötesinde, gün içinde devamlı birlikte çalışıyoruz. Bu süreç bana çok şey kattı ve halen de katmaya devam ediyor. Tasarım süreci ve atölye ayağıyla devamlı etkileşim içinde çalışan, sahne arkasında ciddi emeğin olduğu, her biri alanında uzman ve en iyilerden oluşan bir ekibimiz var.
Bir moda tasarımcısı olarak, yaratım sürecimin başından son anına kadar, benim için çok kutsal aynı zamanda mahrem; yer yer stresli ve kaotik, her şeye rağmen son derece heyecanlı bir dönem olduğunu söyleyebilirim.
Baş tasarımcı olarak tarzınızı nasıl değerlendirirsiniz? Tasarımlarınızı oluştururken bağlı kaldığınız unsurlar ve ilham kaynaklarınız var mı?
Açıkçası tasarımlarımı oluştururken benim için en önemli unsurlar; kaliteli, özgün, yaratıcı, şaşırtıcı ve kullanışlı olması. Müşterisi ile bağ kurmalı, ihtiyacı karşılamalı ve daha fazlasını vaat etmeli. Her zaman trend olmayabilir, bu çalıştığım marka ve müşteri profili ile değişen bir kriter. Son yıllarda moda ve hızlı moda ürünler yerini daha klasiklere bırakmaya başladı. Sürdürülebilir moda, hızlı modanın yerini alıyor… Dünyaya ayak izi bırakan herhangi bir üretim prosedürü ile üretilen ve doğal olmayan, atık oluşturacak malzemeler kullanmamaya çok gayret ediyorum. Gayret ediyorum dedim çünkü bu değişim ve geçiş tüm dünya için hiç kolay değil. Evet, sorumluluk şu anda dünyada hiç olmadığı kadar acil ve önem arz ediyor. Ancak işim içinde olduğunuz zaman bunun zamanla edinilecek bir bilinç olduğunu fark ediyorsunuz. Koskoca bir endüstriden ve müşteri alışkanlıklarından bahsediyoruz. Dediğim gibi bu kriterler hangi marka için tasarım yaptığımla çok değişir ama birçok markanın hemen, bugün geri dönüştürülebilir ve doğaya uyumlu, geri dönüşümlü dost malzemeler ile üretim yapması maliyetleri ciddi oranda etkiliyor. Bu oranın tüketiciye de yansıması ve tüketicinin bunu kabul etmesi için bilincin ciddi oranda değişmesi, satın almaya karar verme aşamasından itibaren başlıyor. Neyse ki bu farkındalık dönüşümü başladı. Öyle ki şu an 'tüketim' kelimesi bile yerini 'bilinçli alışveriş' , 'tüketim değil ihtiyaç' ,'ihtiyaca yönelik tasarım' 'minimalist yaşam' gibi kavramlara bıraktı. Tüketicilerin satın aldıkları ürünlerin menşei hakkında bilgi talep edebildiği “şeffaf üretim” oluşumları başladı. Geri dönüşüm ve döngüsel ekonomi gibi kavramlar sektörde tabana yayılıyor. Duygusal tüketim yerine uzun ömürlü ve gerçekten ihtiyacımız olan ürünleri satın alacağımız bir döneme girdik. Farklı renklerde 3 hızlı ve geçici moda markalarından polyester içerikli bir gömlek almak yerine, daha zamansız bir formda 1 tane ipek gömlek almak gibi davranış modelleri geliştirmek önem taşıyor. Polyesterin çoğu biyolojik olarak parçalanmaz. Bu da demek oluyor ki satın aldığınız polyester kumaş, gömlek koşullarına bağlı olarak 20 yıl, en kötü durumda 200 yıl doğada geri dönüşmeyecektir.
Koleksiyon hazırlamak bir yolculuk ve bu esnada benim için en önemli unsur ilham kaynağım. Her koleksiyonun bir ilham noktası oluyor ve bununla birlikte elimde çok fazla veri oluşuyor. Bu ilham kaynağı her şey olabilir. Dünyada olup biten siyasi, coğrafi, toplumsal bir konudan tutun, filozofik bir yaklaşım, bir kitap, film, bir ülke veya köy, ırk dâhil çok geniş bir havuz. Geçmişte yaşayan etkili bir kişilik, tarihi bir dönem bile olabilir. Sonrasında çok geniş bir araştırma sürecim başlıyor. Hangi sezon ve mevsim için tasarlayacaksam dünyadaki gelecek trendleri ve raporları araştırıyorum. Bunları renk, doku, kumaş, malzeme, bütçe ve konsept takip ediyor. Koleksiyonun hitap ettiği müşteri, yaşadığı yer/coğrafi bölgesi, hayat tarzı, sosyal çevresi, etik-ahlaki değerleri, yaşı, alışveriş alışkanlıkları hatta yaşadığı ülkenin yönetim şekli dâhil çok perspektifli bir semada model çizimlerime başlıyorum. Bu esnada içgüdülerime kulak veriyorum. Bazen dünyada birçok tasarımcının aynı sezon birbirinden habersiz, aynı modelleri tasarladığını görebilirsiniz. Bu içgüdü sayesinde oluyor. Tabi ki trend raporları var ama gelecek trendleri hissetmek diye bir yeti de var kuşkusuz.
Sürdürülebilir moda, hızlı modanın yerini alıyor…
Ülkemizdeki moda ve modacı kavramlarını nasıl değerlendirirsiniz?
Ülkemizde moda ve modacı kavramları gerçekten çok çeşitli. Türkiye’de modayı ve trendleri dünya bilinciyle uygulayan ve hakkını verecek standartlarda benimseyen minik bir topluluk var. Bu sadece erişilebilirlik ve çevre ile ilgili değil. Bir yetenek ve yüksek vizyon gerektiriyor. Franle Bowits'in söylediği gibi; “Yeteneğin en güzel yanı, dünyanın her yanına tamamen rastgele dağıtılan yegâne şey olması, bu anlamda eşi benzeri yok. Hiçbir şeyle alakası yok. Satın alamazsın, öğrenemezsin, miras kalmaz, genetik değildir. Kum gibi dünyanın her yerine serpilmiştir, her yerden çıkabilir.” İşte modayı uygulamak ve yorumlamak da bir tür yetenektir. Ülkemizde modayı takip edeyim derken gösteriş vitrinine bürünen stiller görüyoruz. Bu biraz da orta doğu etkisi tabi ki. Avrupa’dan orta doğuya doğru gidildikçe gösteriş anlam kazanıyor, değerli oluyor. Avusturya, Almanya, İsviçre, Japonya gibi maskulen toplumlara göre orta doğu ülkeleri, Latin Amerika gibi feminen toplumlarda lüks tüketimi daha yüksek. Feminen toplumlar maço kavramını yücelttikçe, dişil enerji ortaya çıktığı için; dışa vuruş, gösteriş, beğenilme isteği artıyor. Türkiye de feminen bir toplum olduğu için dişil enerjinin, dramaya yatkınlığın, duygusal dramanın, maço-feminen-dramatik erkek profilinin örneklerini Türk dizilerinde bile görüyoruz. Feminen bir toplum olarak süslenmeye, lükse ve gösterişe yatkın bir Türk halkı var. Maskulen toplumlarda ise lüksün tanımı "kendine lüks" olarak değişiyor. “lüks” kendiniz için aldığınız bir parfüm, evinize kokulu markalı bir mum, kimsenin görmeyeceği evinizde giyeceğiniz kaşmir bir çorap, kaliteli ipek bir iç çamaşırı olarak anlamlanıyor. Dış dünyaya sunmadığınız kendin için lüks tanımını buradan alıyor. Eril enerjili maskulen toplumlar aynı zamanda insanların analitik olarak kendine yatırım yaptığı için ilişkilerinde de tek eşlilik ve uzun süreli hayat arkadaşlığı mantığına daha yatkınlar. Dişil enerjili feminen maço toplumlarda ise birden fazla eşin aynı anda yasal olduğu ülkeler mevcut ve süslenme, fark edilme semaları da aynı oranda artıyor.
Günümüzde moda aslında geçici-yeni ve sezonsal trendlerin oluşturduğu görünümler demek. Kimi zaman moda; bir parça kullanmak eğer yeni moda olmuş ise ve pek görülmemişse çok etkili olabiliyor. Ancak kısa bir süre sonra fazlaca markada ve insanda görülmeye başlıyor ve aynı ivmede demode olup etkisini kaybediyor. Moda olan bir parçayı kullanmak için çevrenizde neredeyse ilk sahip olan kişi olmalı, kullanmalı ve aynı hızla elden çıkarmalısınız noktasındayız. Moda artık bize ihtiyaçlarımızı satmıyor, moda artık bize hayallerimizi de satmıyor. Bu müthiş hız ve aşırı tüketim, dünyadaki dev lüks moda markalarını da yordu ve senede dört yerine iki koleksiyon tanıtmaya başladılar. Modanın geleneksel takvimi geçtiğimiz Haziran ayından itibaren değişmeye başladı. Emma Watson'un çok sevdiğim bir tanımında dediği gibi; “Moda yaratıcı bir güçtür. İkna etme, etkileme ve dönüştürme gücüne sahiptir. Moda şeffaflığı ve sürdürülebilirliği gerçekten benimsediğinde, diğer alanlar da bunu takip edecektir.”
Beğendiğiniz ve yakından takip ettiğiniz yerli ve yabancı tasarımcılar var mı?
Son zamanlarda; Daniel Roseberry yaratıcı direktörlüğündeki Shiparelli' yi ilham verici buluyorum. Maticevski, Vera Wang, Jacquemus, Awake, Peter Do, Repossi, Sophie Buhai, Sunnei, Reike Nen,The Row,Vivienne Westwood,Bottega Veneta.
Dünya olarak geçtiğimiz bu pandemi döneminde neler yaptınız? Defilelerin dijitale geçişi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Hepimiz gibi ben de bu süreçte zaman zaman ofiste, zaman zaman evden çalışmaya devam ettim. İlk dönem sıkı yasakların konulduğu ve günlerce evde olduğumuz zamanlarda erken kalkma disiplinimi bozmamaya, aksatmadan en az bir saat sporumu yapmaya ve sağlıklı beslenmeye çok özen gösterdim. Egzersiz ve sağlıklı beslenme, bedensel sağlımı korumamın yanı sıra mental olarak da beni dinç tuttu. Ailemle ve arkadaşlarımla görüntülü arama saatleri oluşturduk, birbirimizden güç aldık. Ortak motivasyon alanları ve hedefler koyarak, ayrı mekanlardan ortak bir amaca odaklandık. Bu durum hepimize çok iyi geldi. Zaman zaman herkes gibi endişelendiğim anlar oldu ama sakin kalmaya, kendi kişisel rutinlerimi bozmamaya gayret ettim. Normalden daha fazla kişisel zamanım oluştu ve bu joker zamanı bireysel projelerimi geliştirmek için kullandım. Elimden geldiğince ben de krizi fırsata çevirmeye çalıştım. Aile evimde, ailemle uzun zamandır istesek de geçiremediğimiz kadar bol bol zaman geçirdik ki bu kısmı gerçekten şahaneydi.
Corona virüs ile normal yeniden tanımlandı ve pandemi hem dünyamızı hem de düşüncemizi değiştirirken, iyimserlik için umut var denebilir. Dikkatli planlama, açık fikirli ve esnek bir yaklaşım, tüm markalar ve işletmeler için gelecekte hayatta kalmak için çok önemli olacak. Markalar, sürdürülebilirlik için yenileyici yaklaşımlara doğru ilerleyecek, sektörler arasında iş birliği içinde çalışacak ve tüketicileri daha büyük bir rolle görevlendirecek. Her şey birlikte çalışmakla ilgili. İnsanların ve gezegenin karmaşık bir şekilde birbirine bağlı ihtiyaçlarının üstesinden gelmek için bir kolektivizm zihniyeti ve metaverse yaşam, markalar için çok önemli olacak. Metaverse, tıpkı gerçek fiziksel dünyamızı keşfetmemizle tamamen aynı şekilde geniş ve özgürce dolaşılabilen, paylaşılan bir sanal alandır. Bu, gerçekte yaşadığımız ve bir avatar veya kişilik olarak deneyimlediğimiz internetin gelecek, sürükleyici yinelemesidir. 2023'e geçerken, 5G gibi hizmetlerin etkinleştirdiği teknolojilerin geliştiğini göreceğiz ve bu sanal dünyalar, sofistike estetikle daha kapsamlı hale gelecek. Bu, gerçekten ilginç bir deneyim ve yeni ifade modları sağlayacak. Bu yakın gelecek tablosuna bakıldığında defilelerin dijitale geçişi son derece yerinde bir uyumlanma. 2016 yılında Louis Vuitton'un koleksiyonunu, fantasy oyunundaki Lightning karakteri markanın kampanya çekiminde yer aldı. Marka, bu evrime öncülük etti. Nisan 2017’de dünyanın ilk dijital süper modeli Shudu Gram ile tanıştık. Dijital modellerden 3 sene sonra bugün, sektör mecburi bir dönüşümle çoğu moda haftası iptal olurken kimi markalar da dijital defileleri de kabul etti. Dijital showroomlar, moda satın almacılar için farklı ülkelerdeki markaları kolayca keşfetme imkânı sağladı. Bu konsept moda dünyasının dikkatini ancak çekti. Satın almada dijitalleşmenin, fiziksel temasın önüne geçemeyeceğini savunanlar da var. Geleneksel defile konseptleri belki geçerliliğini yitirdi ama dijital defilelerin gereken heyecanı yaratıp yaratmadığı konusunda tartışmalar devam ediyor.
Moda dışında sevdiğiniz ve ilgilendiğiniz hobileriniz var mı?
Psikoloji adı altındaki davranış ve zihin bilimine çok ilgiliyim. Zihin eğitimini önemsiyorum. Bu alanda kendimi yıllardır eğitiyorum ve çok faydasını görüyorum. Bu aralar Mindfullness ile ilgileniyorum. Yağlıboya resim veya çizim yapmayı çok seviyorum. Temelde eğitimimi aldığım bir alan ve benim için bir hobiden çok daha fazlası, zamanın durması demek. Toplumbilimi de çok ilgi duyduğum, araştırmayı çok sevdiğim bir dal. Dünyadaki yeni oluşumları ve trenleri takip etmek, dekorasyonla ilgilenmek keyifli zaman geçirmemi sağlıyor. Kitap okumak, bir hobi olmasa da benim için çok kıymetli ve olmazsa olmaz. Pilates ve yoga da enerjimi dengeleyen sevdiğim aktivitelerden.
Zamanı geldiğinde kendi markamı kurmak ve dünyada olabildiğince insana ulaşmayı çok istiyorum.
Son olarak, planlarınızdan ve hedeflerinizden bahseder misiniz?
Şu anda yeni bir oluşum ve çok keyifli bir proje içindeyim. Zamanı geldiğinde kendi markamı kurmak ve dünyada olabildiğince insana ulaşmayı çok istiyorum. Bu girişimime başlamak için zaman içinde sektörde gerekli bilgi ve tecrübe edinmeye çok önem verdim. İletişim ağı ve çevre de çok kıymetli. Hayatta her dileğin ve isteğin olacağı zaman olacağına inanırım. Böyle bir pandemi atmosferimde halen hedeflerinizin ve umudunuzun olması, elinizdeki en kıymetli şey. Yaratıcı bir karakter olarak, ideallerim ve hayallerim beni ben yapan ve yaşam motivasyonumu sağlayan en temel unsurlar. Dünyanın yaşadığı tüm bu talihsizliklerin akabinde sanata, sanatçıya, tasarıma, yaratıcılığa, estetiğe, ilham veren hayatımızı güzelleştiren tüm güzel sanatlara her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacak.