Gurur veren başarılarıyla Seda Duygu Aygün
Başarılarıyla uluslararası platformda ülkemize büyük gururlar yaşatmış, sayısız ödüller kazanmış, Beden Eğitimi Öğretmeni ve Atrenör olarak da şampiyonluğa ilerleyen öğrenciler yetiştiren Seda Duygu Aygün ile bir araya geldik. “Namağlup sporcu” unvanıyla bilinen başarılı sporcu, anne ve babası ile birlikte dersler verdiği spor salonunda bizleri ağırlayarak sorularımızı yanıtladı. Güler yüzlü ve neşeli halleriyle bizi kendine hayran bırakan Aygün, spora teşvik ediyor ve özellikle kadınların dövüş sporlarını öğrenmesini tavsiye ediyor. Ülkemiz için önemli bir değer olan Aygün’ün, daha nice başarılarını konuşacağımızı biliyor, keyifli okumalar diliyoruz.
Sayısız ödülleri olan Dünya Şampiyonu olarak, dövüş sporlarına ilginiz nasıl başladı?
Eskişehir’de 1981 yılında annem ve babam Dinamik-Do spor kulübünü kurmuşlar. 1983 yılında ise ben dünyaya gelmişim. Anne sporcu, baba sporcu olunca bir de kendimize ait spor kulübü olunca kendimi sporun içine doğmuş gibi hissettim. 3 yaşında spora ilk adımımı Taekwondo sporuyla attım. Müsabaka yaşına geldiğim andan itibaren hep dövüş sporlarıyla iç içe oldum.
Spora ilk adımımı 3 yaşındayken Taekwondo sporuyla attım.
Ailenizden dolayı 3 yaşından beri spor hayatının içindesiniz, aileniz sizi etkiledi mi? Hiç başka sektöre yönelmeyi düşündünüz mü?
Ailem bana bu sporları sevdirdi. Normalde mum dibine ışık vermez derler ama bizde olay tam tersi olmuş. Annem ve babam acaba bizim etkimizden dolayı mı dövüş sporlarını seviyor diye düşünüp beni başka spor dallarına da yönlendirdiler. Bale eğitimi, voleybol, yüzme ve basketbol gibi sporları da denedim. Ama benim kendimi bulduğum ve başarı elde etmek istediğim sporlar dövüş sporları oldu. Henüz 3.cü sınıfa giderken aileme ben beden eğitimi öğretmeni olmak istiyorum dedim ve bu hedefimi hem okul hem de milli takım kamp çalışmaları arasında mekik dokuyarak başardım. 2004 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. 2007 yılında öğretmen olarak atandım ve şu an Eskişehir Anadolu Lisesinde görev yapmaktayım.
Ülkemize ve şehrimize birçok gurur yaşattınız, şampiyonluğa giden yolda neler yaptınız? Bu başarının sırrı nedir?
Şampiyon olmak için çok zorlu yollardan geçtim diyebilirim. Antrenman koşullarım epeyce ağırdı. Şampiyonluklar hedefimdeydi bunun için çok çalışmam gerekiyordu. Müsabaka yaşına geldiğim zaman annem ve babam beni karşılarına alıp konuştular. “Kızım sen eğer bu yolda ilerleyip şampiyon olmak istiyorsan bizim dediğimiz gibi çalışman gerekli ve hayatındaki birçok şeyden fedakârlıkta bulunmalısın. Bu yolda yenmek kadar yenilmekte olacak. Ona göre psikolojini sağlam tutmalısın. Yenilgi yaşamamak için de çok hem de çok çalışmalısın” dediler. Ben de şampiyon olmak için varım dedim ve adım adım hedefe doğru ilerledik. Günde 3 kere antrenman yaptım toplamda 6 saat sürüyordu. Sabah 2 saat, öğlen 2 saat ve akşam 2 saat olmak üzere güç geliştirme, kondisyon kazanma sürat çalışmaları, dayanıklılık vb çalışmalar. Tabi ki bu kadar saat antrenman yapan bir kişinin diğer sosyal aktivitelere ayıracak pek de zamanı olmuyordu. İşte bu da bana “birçok şeyden fedakarlıkta bulunmalısın !” sözüne eş değer oluyordu.
Yıllarca hep ringlerde, tatamilerde mücadele eden biri olarak Milli takım antrenörlüğünü yaşamak benim için çok ayrı bir gururdu.
Milli Takım Antrenörlüğü de yapıyorsunuz, sporcularınızı nasıl hazırlıyorsunuz? Böyle bir görev üstlenmenin sorumluluğundan bahseder misiniz?
ında Kickboksta 4.cü kademe baş antrenörlük diplomasını aldım ve sonrasında Türkiye Kickboks Federasyonu Başkanı Sn. Salim KAYICI tarafından Milli Takım antrenörlüğüne getirildim. 2019 yılında Dünya Federasyonu WAKO tarafından Antalya’da düzenlenen Dünya Kickboks Şampiyonasında ilk milli takım antrenörlük deneyimimi yaşadım. Yıllarca hep ringlerde, tatamilerde mücadele eden biri olarak Milli takım antrenörlüğünü yaşamak benim için çok ayrı bir gururdu. Milli takım Antrenörü olmadan da kulübümüz olan Dinamik-Do ‘da sporcularımı yetiştiriyordum. Bu yıl 40.ncı yaşında olan Dinamik-Do olarak çok sayıda derece elde etmiş sporcularım var. Dünya 2.cisi, Avrupa Şampiyonu ve Türkiye şampiyonları, 2.ci ve 3.cüleri yetiştirdim ve yetiştirmeye devam ediyorum. Bununla birlikte milli takımda Antrenör olmuş olmam bana ayrı bir sorumluluk getirdi. Yetiştirdiğim sporcularımın çok başarılı olmalarını ve dahası milli takımda yer almasını hep hedeflerim arasında tutuyorum. Sporcularımın benimle birlikte yurt dışında ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeliler diye düşünüyorum. Aslında hocalarının başarılı milli sporcu ve milli Antrenör olması onlar için hem gurur verici hem de hedef belirlemelerinde destek görmelerinde, güven duygularının pekişmesinde önemli rol oynamaktadır. Çünkü biz şampiyon hocanın yetiştirdiği sporcularıyız, onu temsil ediyoruz; biz de şampiyon olmalıyız diyebildiklerinde bütünleşmiş olmanın yolunu bulmuş olacağız. Maalesef pandemi süreci içinde olmamız bizi kötü yönde etkiledi. Birçok organizasyon iptal edildi. Diliyorum ki en kısa zamanda bu kötü günleri atlatırız ve başarılarımıza devam ederiz.
Normalde mum dibine ışık vermez derler ama bizde olay tam tersi olmuş.
Çocukluğunuzdan beri anne ve babanız Antrenörünüzdü, bu sizde artı başarma zorunluluğu uyandırdı mı? Antrenör ve anne-baba ilişkileriniz nasıldır?
Annem ve babamın bana güven duymaları benim başarılar elde etmemi sağladı. Düzenli olarak antrenmanlarımı yaptım, hazırlıklarımda antrenman olarak sosyal yaşantı olarak sözlerinden ve yönlendirmelerinden dışarı hiç çıkmadım. Antrenmanlarda asla anne veya baba diye hitap etmedim. Her zaman “hocam” diye hitap ettim. Maçlardan sonra oturup müsabakayla ilgili hep beraber durum kritiği yaparız. Neyi nasıl yaptık, neleri eksik yaptık, neleri başardık, maç yaparken nerelerde hatamız vardı, nasıl düzeltiriz? Daha iyi nasıl oluruz, mükemmelliği nasıl oluştururuz diye diye elde edilen derecelerle bu başarılara sahip olduk. Yani kısacası “Biz iyi bir ekibiz.”
Önceki senelerde sosyal çevrelerde dövüş sporları ile uğraşan kadınlara çok sıcak bakılmazdı. Dövüş sporları hep erkek işi olarak algılanırdı.
Bir kadın sporcu olarak, kadın olmanın sizin alanınızda avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Dövüş sporları da diğer spor dalları gibi evrenseldir. Avantaj ya da dezavantaj söz konusu değildir. Müsabakalar maç sistemi (kickboksun içinde 7 tane müsabaka sistemi vardır), yaş, kilo olarak sınıfları vardır. Kendi yaş grubunda ve kilonda olan sporcularla eşleşirsin. Bu yüzden kadın - erkek ayrımı yapılmaz. Önceki senelerde sosyal çevrelerde dövüş sporları ile uğraşan kadınlara çok sıcak bakılmazdı. Dövüş sporları hep erkek işi olarak algılanırdı. Televizyonlarda ve basında sık sık yer almaya başladıkça halkımız bilinçlendi ve ilgi duymaya, sporumuza sıcak bakmaya başladı. Hele ki bu devirde bütün kadınların dövüş sporu bilmesi gerekir. Kendini korumanın, özgüven elde etmenin temel nedenidir.
Bir TV programında ailece hatta sülale olarak sporcu olduğunuzu söylediniz, bunun temelleri nasıl atılmış? Ailede ilk kim profesyonel spor hayatına başlayıp diğerlerini teşvik etmiş?
Ailemizde hatta sülalemizde ilk sporcu olan kişi babamdır. Bizler de ondan türedik diyebiliriz. Babam 1979 yılında Taekwondo branşında Dünya Şampiyonu olmuş bir sporcu. Taekwondo Milli takım antrenörlüğü yapmış, Kickboks Federasyonu kurulması için ülkemizde girişimlerde bulunarak bu hedefine 1994 yılında ulaşarak Federasyonun kurucu üyesi oldu, uzunca bir dönem Federasyonun Yönetim Kurulu Üyeliğini yaptı ve 2007 yılında Federasyonun Profesyonel Şubesinin kurulmasıyla Türkiye Kickboks Federasyonu Profesyonel Şube Başkanı olarak görev aldı. Amatör Kickboks faaliyetlerin yanı sıra Profesyonellikte gelişmelerin yolunu aramakta ve camiaya hizmetini sürdürmektedir. Babam Erdin AYGÜN bu büyük spor ailesine tecrübelerini aktarmaya Federasyon olarak daha yeni fikirler üreterek katkı sağlamaya devam etmektedir. Annem Aysun AYGÜN babamla evlendikten sonra aynı babam gibi dövüş sporlarıyla uğraşmaya başlamış. 1994 yılından beri kickboks branşında Milli Takım antrenörlüğü yapmaktadır. Annemin ayrı bir özelliğinden bahsetmem lazım. 1997 yılında Dünya Boks Federasyonu AIBA ya başvurarak dünyada hiç olmayan ancak artık ihtiyaç haline gelen ülkeler arası müsabakaları yapılabilen Kadınlar boks faaliyetlerinin başlamasını istemiş ve bu konuda çabalar göstererek amacına ulaşmıştır. 1997 yılında Yunanistan’ da yapılan Akropolis Boks Turnuvasında Türk Milli takımı kurarak bu turnuvaya katılmıştır ve bu turnuvada Dünyanın ilk resmi Kadın Boks Milli Takım Antrenörü unvanını kazanmıştır.
Amcam Erdinç AYGÜN ise Taekwondo Avrupa Şampiyonu ve Kickboks Milli Takım Antrenörüdür. Teyzelerim Ayfer YAPICIOĞLU ve Aynur GÜRBÜZ bu sporlarda hakemlik, eniştem Murat YAPICIOĞLU ise antrenörlük yapmaktadır. Kuzenim Elvin Elif CIRIK da Kickboks Dünya 3.cüsü olmuştur.
Benim başarılarım;
Taekwondo: 5 kez Türkiye Şampiyonluğu – 4 kez Uluslararası Şampiyonluk – Dünya 2.ciliği
Boks: 6 kez Türkiye Şampiyonluğu – 4 kez Uluslararası Şampiyonluk – Avrupa 2. ciliği
Karate: Türkiye Şampiyonluğu
Muay Thai: Türkiye Şampiyonluğu
Kickboks: 16 Yıl üst üste yenilgisiz olarak Türkiye Şampiyonluğu
8 kez Amatör Uluslararası Şampiyonluk
1 kez Balkan Şampiyonluğu
4 kez Amatör ve Profesyonel Avrupa Şampiyonluğu
1 Kez Kıtalar arası Profesyonel Şampiyonluk
4 kez Amatör ve Profesyonel Dünya Şampiyonluğu
2019 Yılında Antalya’da yapılan Wako ( Dünya Kickboks Organizasyonlar Birliği) toplantısında 12 üyeden oluşan Antrenör komitesine seçildim. Bu Türk sporu için büyük onur... Tek kadın ve tek Türk olarak kurulda yer almak benim için son derece gurur verici.
Özel hayatınızda, spor dışında neler yapmaktan hoşlanırsınız ?
Eşimle, ailemle ve arkadaşlarımla vakit geçirmekten çok hoşlanırım. Pandemi sürecinden dolayı sosyal etkinliklerimiz maalesef ki sınırlandırıldı. Hayatımız kısıtlandı. Pandemi sürecinden önce tabi ki daha çok aktivite yapıyorduk. Dans kursuna, kampa gitmek gibi… Dizi izlemek, kitap okumak, bulmaca çözmek en büyük hobilerimdendir.
Tüm dünyayı saran Korona virüsü nedeniyle karantina dönemi geçirdik, siz bu süreci nasıl geçirdiniz? Neler yaptınız?
Evet, gerçekten hepimiz çok zorlu bir süreçten geçiyoruz. Daha önce planlamış olduğumuz her şey değişti, bambaşka bir hal aldı. Babam 3 sene önce Eskişehir yakınlarındaki bir köyde bahçeli bir ev almıştı. Her şeyiyle kendi ilgilenip orayı mükemmel bir yere çevirdi. İçinde spor salonu bile var. Bu zorlu günleri ailemiz ile orada kalarak geçirdik. Bizim için böyle bir yere sahip olmak çok büyük bir şanstı. Orada sıkılmadan hayatımıza devam edebildik.
El ele verip ülkemizi yurt dışında en iyi şekilde temsil edip, İstiklal Marşımızı hep bir ağızdan söyletmeyi diliyorum.
Son olarak, bundan sonraki hedefleriniz ve plânlarınızdan bahseder misiniz?
Hala aktif olarak spor yapıyorum. Profesyonel spor hayatıma hala devam ediyorum. Bana gelen maç tekliflerini değerlendiriyorum. Salgın sürecinden sonra yapılacak olan profesyonel organizasyonlara katılmayı düşünüyorum. Milli takıma sporcu yetiştirmeye devam edeceğim. El ele verip ülkemizi yurt dışında en iyi şekilde temsil edip İstiklal Marşımızı hep bir ağızdan söyletmeyi diliyorum.
Röportaj: Şerife Varol Fotoğraflar: Can Catker