Kıev & Lvıv

Seyahat programlarımı yaparken, yaşım daha da ilerlemeden hep uzak mesafede olan ülkeleri seçmeye çalışıyorum. Avrupa’yı yaşım ilerleyince yapması daha kolay olacağı için hep sonlara bırakıyordum. Ama son zamanlarda Kiev ve Lviv çok fazla karşıma çıkmaya başlayınca gidip görmeyi çok istedim.

SEYAHAT 20.01.2021, 15:16 20.01.2021, 15:32
Kıev & Lvıv

Gerçekten İstanbul’dan Kiev uçakla 1 saat 30 dakika sürüyor. Daha otelimize bile gitmeden kahvaltı için börekçiye gitmek için metroyu kullandık. Kimyasal bir saldırıya karşı sığınak olarak yapılan, sonrasında metroya çevrilen Kiev metrosunun derinliği 130 metre. . Böreklerin çok çeşidi olunca seçmekte zorlandık, etli, ıspanaklı, balıklı, peynirli ve tatlı olanları ise elmalı böğürtlenli, ahududu ve blue berry’li. Benim favorim ahududu ve blue berry’li, özellikle kahve ile müthişti. Ukrayna’nın başkenti olan Kiev Arnavut kaldırımlı caddeleri, bol ağaçlı parkları, soğan kubbeli kilise ve katedralleri ile kendinizi Ortaçağ dönemindeymişçesine hissettiren her köşesinde tarih kokan UNESCO koruması altında olan 3 azizler şehridir. Goethe Kiev için ‘İçinde parklar olan şehirler gördüm ama parkın içinde şehri ilk kez görüyorum’ demiştir. Gerçekten Kiev yemyeşil bir şehir.

Kiev’in nüfusu 2.654.000’dir. Ukrayna para birimi Grivna’dır. Türkiye ile saat farkı yoktur. Andrevskiy yokuşuna çıkabilmek için feniküleri tercih ediyoruz. Pazaryeri önceleri nehir kıyısındaymış, burası yetmeyince yetkililer pazarı ‘Andrevskiy Yokuşu’na taşımışlar. Satıcılardan yokuş olduğu için vergi alamayınca, bu sefer de yola düşen ürünlerden vergi almaya başlamışlar. Andrevskiy yokuşu başında Andrevskiy Kilisesi barok mimarisi ve süslemeleri ile bizi karşılıyor. Sokak satıcılarının tezgâhlarında bulunan biblolar, otantik işlemeli bluzlar, eski dönemlerden kalan madalyalar, tablolar ve çeşitli hediyelik eşyaları incelemeden geçemiyoruz. Sokakta bulunan kafelerden birinde kahve molamızı verdikten sonra şehri keşfetmeye devam ediyoruz.

Dinyeper Nehri’nin hemen üstünde yer alan Aziz Michael Altın Kubbeli Katedral 11.yy’da yapılmış ve günümüze kadar gelmiş, Barok tarzın ihtişamı, iç süslemeleri, özellikle mozaik ve freskleri ile oldukça etkileyici bir yapı. Bir Ortodoks katedrali olan Aziz Sofya Katedrali (Saint Sophia’s Cathedral) Kiev’in Ayasofya’sı olarak anılmaktadır. 1037 yılında açılan Katedral Ayasofya’dan 500 yıl sonra yapılmış olup, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Katedralin inşasına Knyaz Vladimir karar vermiş. İsmini İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi’nden almış olan katedralin, içyapısı Ayasofya’ya benzemektedir. Ortodokslar Ayasofya Meydanı’nda Aziz Michael Katedrali’nden Aziz Sofya Katedrali’ne kadar ilahilerle yürüyerek günahlarından arınıyorlar.

Kiev’in merkezi sayılan Özgürlük Meydanı ‘Maidan Nezalezhnosti’ 10. yüzyıla kadar ‘Yüksek Koruluk’ denen bir bölgeymiş. Bu alandaki ağaçlar ev yapımında kullanılınca ova haline gelmiş. 19 yüzyılda Khreshchatyk ana cadde olunca, bu meydan da Kiev şehrinin ana meydanı haline gelmiş. Meydanda bulunan iki anıttan biri üst kısmında Baş melek Mikail’in tasvir edildiği alanın koruyucu meleği olan Özgürlük Anıtı, diğeri kuşların çevrelediği barışı simgeleyen Dünya Anıtı. 1991 yılında Ukrayna halkı bu meydanda aylarca yaptığı gösteriler ve toplantılar ile Ukrayna’nın Rusya’dan ayrılmasını sağlamış. Bu meydanda bulunan yan yana yapılmış 5 simetrik bina, Yahudilerin 5 şamdanını temsil etmekte. Khreshchatyk caddesi tarihi binalar, mağazalar, kafe ve restoranları ile çok canlı. Günün son ziyareti ise Besarabsky Market. Sebze, meyve, çiçek, şarküteri ürünleri, peynir, balık ve balık ürünleri satılan markette benim ilgimi çeken ise siyah ve kırmızı havyar. Bu sabah şehri gezmeye Park Slavi’den başlıyoruz. Parkta II. Dünya Savaşı’nda başarı elde eden askerlerin heykelleri ve başarı hikâyeleri var. Heykeller arasında en çok dikkatimi çeken 62 Alman uçağını düşürmüş Sovyet uçak pilotu ve Türk asıllı pilotun heykelleri. Yolun bitiminde tam da karşımızda 27 metre yükseklikteki Zafer Anıtı güzel görüntüler sunuyor. II. Dünya Savaşı’nda Ukrayna’nın savunmasında üstün başarı elde etmiş olanların anısına yapılmış olan Anıt dikilitaş’ın yanında

sürekli yanan bir de ateş bulunmakta. II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden insanların, bu sonsuzluk ateşi ile ruhlarının ölmediğini düşünüyorlar.

Dikilitaş’ın bulunduğu yerden şehrin manzarası çok da güzel. Manzaraya bakarken bir ada görüyoruz. Plajlar ve yüzme havuzları bulunan Trukhaniv Adası’nın Çıplaklar Adası olduğunu öğreniyoruz. Yolun devamında Gökkuşağı şeklinde metalden tasarlanmış devasal boyuttaki Dostluk Anıtı’na gidiyoruz. Halen Rusya ile yaşanan sorunlar yüzünden şimdilerde bu anıtın halk tarafından kaldırılması istense de bizim dostluk adına umutlanmamızı sağlıyor. Ukrayna’nın Rusya’ya bağlı olduğu dönemde Lenin 1922-1923 yılları arasında ülkeyi komünizm ile yönetiyor. 1923 yılında kısmı felç geçiriyor ve 1924 yılında yatağa düşüyor. Bu yıllarda komünizm insanlara kooperatifleşmeyi öğretiyor. Köylüler bu sayede zenginleşiyor. Lenin’den sonra başa geçen Stalin kendisine başkaldıran Ukrayna Kırım’ını cezalandırmak için köylüleri ablukaya alıp ellerindeki ürünlere el koyuyor. Geceleri gizlice köylünün tahıllarını biçiyor, bölgeye gıda giriş çıkışını engelliyor ve halkı aç bırakıyor. 19321933 yıllarında Stalin tarafından açlığa mahkûm edilen 6 milyona yakın Ukraynalının anısına dikilen ‘Açlık Anıtı’ anlamına gelen Holodomor Anıtı gerçekten çok üzücü. Anıtın üzerinde bulunan Leylekler Ukrayna’nın özgürlük simgesi. Bu dönemde özellikle çok fazla sayıda çocuk ölüyor. Karşımıza çıkan elinde başak tanesi tutan kız heykeli bizi duygulandırıyor. Ayrıca Stalin döneminde 10 binden fazla din adamı öldürülüyor ve tüm kiliseler de kapatılıyor. Pechersk tepesindeki turumuzdan sonra Kiev Pechersk Lavra’ya ulaşıyoruz. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Kiev’in en önemli dini merkezi ve Ortodoksların kutsal hacı olma yeri. Yeraltı mağaraları ve şapelleri ile Ukrayna’nın 7 harikası arasında yer alıyor.

Pechersk Larva Tarihi Müzesi, 1731-1754 tarihleri arasında inşa edilmiştir. İçeri girdiğimizde bizi kocaman bir paskalya yumurtası karşılıyor. The Great Larva Bell Tower (Çan Kulesi), Assumption Cathedral, Ukrayna Hazineleri Müzesi görülecek yerlerden bazıları. Ortodoks inancına göre hacı olabilmek için bu 1000 yıllık mağaralarda ibadet etmek gerekiyormuş. Vvedensky kilisesinin altında bulunan mağaralara inmek için önce başımızı örtüyor ve her birimiz birer mum alıyoruz. Ayrıca bacaklarında kapalı olması istenmekte. Mağaralarda burada yaşamış ve ölmüş din adamları ve keşişlerin mumyaları cam tabutlar içinde bulunmaktadır. Komplekste en çok ilgimizi çeken yer ise Mikro Minyatür Müzesi. Sadece mikroskopla bakınca görülebilen akıldışı eserler var. Bu eserlerin yaratıcısı babaannesi Türk olan Ukraynalı Mykola Syadristy. Toplu iğne ucuna yapılmış satranç takımı, saç teline yapılmış gül ve daha birçok eseri özel merceklerle görebiliyorsunuz. Eserlerinin birçoğu Guinness Rekorlar kitabına girmiş ve dünyanın birçok yerinde sergilenmiştir. Bu eserleri yaparken nefesini 6 dakika tutabiliyormuş.

Kiev’e 15 km uzaklıkta bulunan Pirogovo Açık Hava Müzesi 1969 yılında kurulmuştur. Alan içinde bulunan eski Ukrayna evlerinin içlerinde folklorik kıyafetler, ev eşyaları, tarım aletleri, resimler, müzik aletleri sergilenmekte. Köyün hemen girişinde Ukraynalı bir müzisyen ufak bir konser veriyor bizlere. Eski köy evlerinin yanında ahşap kilise ve yel değirmenleri güzel fotoğraflar çekmemizi ve Ukrayna’nın tarihini anlamamızı sağlıyor. 1974 yılında açılan İkinci Dünya Savaş Müzesi açık ve kapalı iki alandan mevcut. Açık alanda savaş yıllarında kullanılan askeri araçlar ve heykelleri görüyoruz. Sovyetlerin Hitler Almanya’sını yenmesi anısına yapılan müzede askerlerin kişisel eşyaları, üniformaları, madalyalar, mektuplar, savaşta kullanılan tüm eşyalar sergilenmekte. Dolaşırken etkilenmemek mümkün değil. Müzenin üst katında ise inanılmaz bir fotoğraf galerisi var. Müzenin dışında 107 metre yüksekliğindeki Vatanana Heykeli (Mother Motherland) bir elinde kılıç diğer elinde 13 ton ağırlığında kalkan ile görülmektedir. Kiev şehrinin kurucusu olan Yaroslav Mundi 1017-1024 yılları arasında Bizans mimarisinden etkilenerek şehre giriş kapısı ve surları inşa ettiriyor. Şehrin girişine ahşap ve kırmızı kiremitten inşa edilen Golden Gate (Altın kapı) günümüze kadar orijinal halde kalmıştır. Akşam Kuğu Gölü balesini seyrediyoruz. Ukraynalıların sanatın her dalında ne kadar başarılı olduklarına tanık oluyoruz. Bale sonrası otele dönerken ne yazık ki talihsiz bir olay yaşıyorum. Kapkaççılar çantamdan cüzdanımı alıyorlar, pasaportumun otelde olması büyük şans, bu kadar seyahatten sonra ilk defa böyle bir olay yaşıyorum. Cüzdanımdaki kartları iptal ettirmek çok kolay oldu fakat nüfus cüzdanı ve ehliyet ile uğraşmak zorunda kaldım. Aslında insan başına gelince anlıyor, yurtdışında bu kimlikleri taşımak gerçekten gereksiz. Ertesi sabah Kiev’den Rivne’ye trenle hareket ediyoruz. Trenler yataklı ama çok eski ve tuvaletleri de felaket, hiç tavsiye etmiyorum. Rivne üzümü ve kömür maden ocakları ile meşhur. Rivne’ye geliş sebebimiz Aşk Tüneli. Gizli sığınakların olduğu bu bölgede ifşa olmamak için silah fabrikasının etrafına bolca ağaç dikiyorlar. Yıllar sonra ağaçlar yukarıdan birleşince doğal bir tünel oluşuyor. Bir düğün fotoğrafçısı tesadüf burada fotoğraf çekiyor ve böylelikle çok meşhur oluyor. Tünelin uzunluğu 6 km. Günümüzde kullanılmıyor, sadece doğal halini korumak için bir vagon haftada 3 kez boş gidip geliyor. Aşk tünelinden sonra karayolundan 3 saatlik bir yolculukla Lviv şehrindeki otelimize ulaşıyoruz.

Rus Kralı Galiçya’lı Daniel en büyük oğlu Leo (Aslan) için yaptırdığı bu şehre Aslan Şehri Lion Polis adını vermiştir. 1200-1300 yıllarında kurulan şehir 1500 yıllarında büyük bir yangın geçirince, 1527 yılında İtalyan ve Fransız mimarlar tarafından tekrar inşa edilmiştir. Tarihi ve eski sokakları ile UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Lviv İkinci Dünya Savaşı’nda Ukrayna topraklarına katılmıştır. Şehrin en ünlü meydanı Rynok Square’dir. Meydanın her köşesinde mitolojik heykeller görülmektedir. King John Sobieski Palace, Belediye Binası, Black House, Lubomirski Palace görülecek yerlerden bazıları. Meydandaki evler kerpiç ve taştan üç pencereli olarak yapılıyor. En çok pencere olan ev Galiçya soyundan gelen zenginlere ait. Lviv’de binalar yapılırken harcına gümüş katmışlar ve bu yüzden binalar bir süre sonra kararıyor.

Lviv’e gelişimiz akşam saatlerini bulunca otelden yemek yemek ve şehri görmek için çıktığımızda gördüğümüz ilk yer Opera binasıydı. Gece ışıklandırılmış hali ile çok beğendiğim bina, gündüz ayrı güzeldi. Opera binasının ünlü bir hikâyesi var. 1895 yılında Opera binasının yapımı için bir yarışma düzenlenir ve genç mimar Zygmunt Gorogolevski kazanır. Binayı nehrin üzerine inşa etmeyi planlar sağlamlığı ile ilgili kuşkular ve dedikodular olmasına rağmen mimar işine devam eder. Yapımı 20 yıl sürünce devlet yardımı keser. Bunun üzerine halk ve hatta hayat kadınları bile aralarında para toplayarak yardım ederler. Binanın yapımı biter bitmez mimar hayatını kaybeder. İntihar ettiği de söylenmektedir. Bina aradan yüzyıl geçmesi ve dayanıklılığı hakkındaki tüm söylentilere rağmen sapasağlam ayakta durmaktadır.

Lviv gece hayatının en meşhur yeri Millennium Club oldukça hareketli bir mekân. Pravda Beer Teathre kendi biralarını üreten diğer bir mekân. Çeşit çeşit biralar ve kutuların üzerinde Merkel ve Obama’nın fotoğrafları ve Putin’in çıplak resimlerini görünce şaşırıyoruz. Ukraynalılar Ruslara olan kızgınlıklarını her şekilde ifade ediyorlar. Sokak satıcılarının tezgâhlarında Putin’in fotoğraflarını tuvalet kâğıtlarına basıldığını da görüyoruz. Girişinde hediyelik eşyaların olduğu mekânın ikinci katında orkestra akşam saatlerinde canlı müzik yapmakta. Bu arada Ukraynalı kadınların neredeyse her birinin güzelliğini söylemeden geçemeyeceğim. Şehrin tarihi sokaklarında çeşitli hediyelik eşya dükkânlarını dolaşıp yorulduğunuzda Lviv Coffee Manufacture, Yuri’nin kahve dükkânında mola vermenizi özellikle tavsiye ediyorum. Yuri Osmanlı döneminde Galiçya kuşatması sırasında Türk bilgilerini Galiçya Kralı’na verince kuşatma düşüyor ve Türkler savaş alanında her şeylerini bırakıp çekiliyorlar. Galiçya Kralı Yuri’ye dile benden ne dilersen deyince, Yuri Türklerin bıraktığı tozları ister. O döneme kadar kahveyi bilmeyen Ukraynalılara o tozları, yani Türk kahvesini satarak zengin olur. Kahve dükkânına girdiğinizde mahzene inerken her birimize verilen baretleri takıyoruz. Mahzende buzlu Baileys ile birlikte büyük kaplarda kahveler geliyor. Hürmüz ateşi ile yapılan şov ile kahve üzerideki şeker yakılıyor ve çok lezzetli bir sunumla kahve keyfi yapıyorsunuz. Lviv’e giderseniz bu şovu mutlaka deneyin derim. Lviv’in çikolata ve kahvesi meşhur Lviv Chocolate Factory Cafe and Shop mağazasını görmeden ve alışveriş yapmadan olmaz. Üç katlı binanın giriş katında çikolatanın nasıl yapıldığını izleyebilir, çeşit çeşit çikolatalardan satın alabilir, en üst katında da sıcak çikolata içebilirsiniz. House of Legends binası ise dış yüzeyinde ejderha resimleri olan üç katlı, çatı katında bir baca temizleyicisi heykeli ve bir araba bulunan tatlı ve kahve mekânı. Baca temizleyici bir aileye ait olan ev şimdilerde turistlerin uğrak yeri.

Lviv’li eczacı Jan Zech ve Ignacy Lukasiewicz tarafından Lviv’e Viyana’dan getirilen Gaz Lambası örnekleri zamanla koleksiyona dönüşmüş. Gas Lamp Pub Müzesi’nde koleksiyonu görebilir, kimyasal cam tüplerde sunulan likörlerin tadına bakabilirsiniz. Pub’ın girişinde Jan Zech’in bronz heykeli ile hatıra fotoğrafı çektirmeyi unutmayın.

Kryjivka Cafe, savaş zamanında sığınak olarak kullanılmış, günümüzde restorana çevrilmiş. Kapıyı çalıyorsunuz, bir bey açıp size parolayı soruyor ‘Slavi Ukrayna’ derseniz kapıyı açıp girişte ballı votka ikram ediyor. İçeride bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Aynı binanın üst katında ilginç bir hikayesi olan şık bir restoran bulunmakta. Bir dönem masonlar yakalanacağını öğreniyorlar, onlarda kendilerine bir toplanma yeri ve restoran yapıyorlar. Girişi iki kişinin yaşayacağı tam bir ev görünümünde, buraya iki yaşlı karı kocayı yerleştiriyorlar, polis veya asker geldiği zaman sadece bu ilk alana girebiliyor. Restoran çok şık fakat fiyatları oldukça yüksek. Meraklıları için Dominik Katedrali’nin yanında her gün açılan birçok eski eşya ve kitabın bulunabileceği bir bitpazarı var. Lviv Arsenal Et ve Kaburga Restaurant benim bu seyahatte en çok beğendiğim ve tavsiye etmek istediğim yer. Restaurant oldukça ilginç 8-10 kişilik uzun masalara oturuyoruz, garson gelip masaların üzerine önce kalın kraft kâğıtları koyuyor ve ardından elinde bir keçeli kalem ile her bir kişinin önüne tabak çatal ve bıçak çiziyor. Hepimize üzerinde kaburga çizili kâğıttan birer önlük veriliyor. Kaburgalar geliyor ve her şeyi elle yiyorsunuz. Ben hayatımda böyle lezzetli bir et yemedim. Lviv’e giderseniz bu restorana mutlak uğrayın derim. Ayrıca fiyatları da çok uygun.

Lychakiv Mezarlığı açık hava müzesi, genellikle soylu ailelerin, sanatçıların ve şehrin ileri gelen idari temsilcilerinin gömüldüğü bir mezarlık. 42 hektarlık bir alanda 500 binin üzerinde mezar, 2000’e yakın türbe ve 500’ün üzerinde heykel ve kabartmaları ile gerçekten tam bir açık hava müzesi. Mezarlık bakımlı yürüyüş yolları, ağaçları ve bol yeşil bitki örtüsü ile tamamıyla park görünümünde.

Lviv şehrinde son olarak gittiğimiz Potocki Palace 1919 yılında çatısına Amerikan uçağının düşmesi ile restore edilmiş, çeşitli işlerde kullanıldıktan sonra 2007 yılında Ulusal Sanat müzesine dönüştürülmüştür. Altın sarısı parlayan soğan kubbeleri, güzel kadınları, tarihi dokusu ile Kiev ve Lviv beklediğimin çok üstünde keyif aldığım, eğlendiğim bir seyahat oldu. 4-5 günlük bir zamanız varsa vize sorunu olmadan rahatlıkla gidip gezebilirsiniz. Seyahat fotoğraflarımı @banusiyahi instagram hesabımdan takip edebilirsiniz.

Yorumlar (0)
Ayın Anketi Tümü
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
10
açık