Kuzey Hindistan
Yıllardır Hindistan’a gitmeyi hep bir hastalık kapmaktan korkarak ertelemiştim. Artık gitmem gerektiğine karar verdiğimde Korona salgınının tamda ortasında Hindistan’da olacağımı bilmiyordum. Tüm ödemelerimi yapıp turun başlangıcı 3 Mart 2020 tarihini beklerken Çin’den hastalık haberleri geliyordu, fakat bu salgının dünyayı etkisi altına alacağını hiç mi hiç düşünmemiştim.
7 saat 20 dakikalık uçuşta önlem olarak ilk defa maske kullanmak oldukça zor gelmişti. Hindistan’da da tüm tur boyunca bir iki kere kalabalık ortamlarda kullanmak zorunda kalmıştık. Bu endişeler içinde tura çıkınca heyecanlanmak bile mümkün olmamıştı. Sabahın çok erken saatlerinde Hindistan’ın başkenti Delhi’ye indik. Şehirdeki bir otelde yaptığımız kahvaltıdan hemen sonra Agra’ya hareket ediyoruz.
1630-1655 yılları arasında torunu Şah Cihan tarafından ilaveler yapılarak saraya dönüştürülmüştür. Doğal kırmızı kum taşından yapılan Agra kalesi ay şeklindedir. Surlar 2.5 km olup, 21 metrelik sur duvarlarının önünde savunma amaçlı hendekler vardır. İmparator Şah Cihan Agra Kalesini genişletip özellikle beyaz mermer kullanarak dahada güzelleştirmiştir. Cihangir Mahal, Khas Mahal, Divan-ı-Khas, Divan-ı-Aam, Sekizgen Kule kırmızı kum taşı ve mermerden inşa edilmiş kalenin en görkemli yapıları arasında yer almaktadır. Agra Kalesinin hüzünlü bir hikayesi var. Ekber’in yıllarca erkek çocuğu olmamış, oğlu Cihangir doğunca bu sarayın yapımına başlanmış. Cihangir hükümdarlık döneminde ülkeyi buradan yönetmiş. Şah Cihan ise eşi Mümtaz Mahal için bu sarayda Oktagonal Kuleyi yaptırmış.Fakat Mümtaz Mahal’in ölümünden sonra bunalıma düşen Şah Cihan’ı oğlu Alemgir tahttan indirip, eşi için yaptırdığı Tac Mahal’i gören Oktagonal Kuleye yerleştirmiş. Şah Cihan ölümüne kadar 7 yıl bu mermerden yapılmış kulede tutsak yaşamış. Şah Cihan eğitime ve okumaya önem veren bir imparator bu sebeple Agra Kalesinde oldukça büyük bir kütüphane oluşturmuş. Şah Cihan tarafından yaptırılan Divan-ı-Aam (Genel İzleyici Salonu) önemli konukların ağırlandığı bir salondur. Kalenin içinde beyaz mermerden inşa edilen Nagina ve Mina Mescidleri de Şah Cihan tarafından yaptırılmıştır. Agra Kalesi UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almaktadır.
Hindistan’ın simgesi olan Tac Mahal dillere destan bir aşkın eseri olup, bu aşkın kahramanı Şah Cihan Red Fort denilen Kızıl Saray’da yaşamaktadır. O zamanlar kalenin ortasında bulunan avluda Mina Pazar kurulmaktaymış. Şah Cihan Ercümend Banu Begüm’ü ilk kez burada görüp aşık olmuş, nişanlanmışlar, ancak evlenmek için beş yıl beklemişler. Şah Cihan karısına ‘Sarayın Süsü’ anlamına gelen ‘Mümtaz Mahal’ adını vermiş. Birbirlerini o kadar çok sevmişler ki 19 yıl boyunca hiç ayrılmamışlar. Mümtaz Mahal savaş alanlarında bile eşini yalnız bırakmamış. Evlilikleri boyunca 14 çocukları olmuş ancak, yedi tanesi ya doğum sırasında yada çocuk yaşlarda ölmüş. Mümtaz Mahal savaş alanında 14.çocuğunu doğururken hayatını kaybetmiş. Derin bir yasa boğulan Şah Cihan çok sevdiği zevcesi Ercümend Banu Begüm Mümtaz Mahal için Agra şehrinde bir anıt mezar yaptırmaya karar vermiş. Dünyada benzeri olmayan aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel yapıdır. 1632’de temeli atılıp 22 senede tamamlanmıştır. Tac Mahal mermer bir zemin üzerine oturtulmuş dört köşesinde birer minare olan kubbeli bir yapıdır. Ana giriş kırmızı taştan ve kubbeli biçimde yapılmıştır Şah Cihan, kendisi içinde Tac Mahal’in yanına aynısının siyahını yaptırmak isteyince oğlu Alemgir Evrengzib hazineyi büyük masrafa sokacağı için kendisini tahttan indirip Agra Kalesi’ne kapatmıştır. Şah Cihan ömrünün son senelerini Müsemmen Burç denilen odada Tac Mahal’i seyrederek geçirmiştir. Ölümünden sonra Mümtaz Mahal’in yanına gömüldü. Tac Mahal’de herşey simetrik yapılmış olmasına rağmen simetriği bozan tek şey Şah Cihan’ın mezarıdır, çünkü kendisi için ayrı bir türbe planlamıştır. Yerel rehberimizin anlatığı ayrı bir hikayeye göre bu aşkın o kadarda masum olmadığı. Rivayet edildiği üzere Mümtaz Mahal Şah Cihan’ın 5.eşi, Mümtaz Mahal Banu’nunda ikinci evliliği. Şah Cihan Ercümend Banu Begüm’ü pazarda görüyor ve aşık oluyor. Fakat evli olduğunu öğreniyor ve eşi ile dost oluyor. Bir gün av partisine gittiklerinde sözde bir kaplanın peşine düşüyorlar ve eşini öldürüyor. Ercüment Banu Begüm dul kalıyor. Cihangir’in evlilik teklifi matemde olduğu için kabul görmüyor. 40 gün sonra Cihangir’in eşi olmayı kabul ediyor. Bu evlilikle Cihangir’in kaderi değişiyor ve Şah oluyor. Şah Cihan eşine Mümtaz Mahal adını koyuyor, kendisine şans getirdiğine inanıyor ve bu takıntı haline geliyor. Mümtaz Mahal’i hiç yanından ayırmıyor savaş alanlarına bile götürüyor. Son savaşta 9 aylık hamile olan Mümtaz Mahal şartlara dayanamayarak doğum sırasında ölüyor.
Mümtaz Mahal ölmeden önce eşinden 3 söz almış. 1) Kararlarını en güvendiği Şahzadi Roşanara Begüm’e danışmasını, 2) Öldüğü takdirde kimseyle evlenmemesi, 3) Hatırlanması için dünyada eşi benzeri görülmemiş bir ölüm mekanı yaptırmasını istemiş.
Tac Mahal’den sonra Jaipur yolu üzerinde bulunan Fatehpur Sikri’yi geziyoruz. Agra’ya 40 kilometre mesafede yer alan surlarla çevrili eski şehir Fetihpur Sikri İmparator Ekber döneminde 1571-1585 tarihleri arasında Babür İmparatorluğu’nun başkenti olmuştur. İmparator Ekber’in uzun yıllar çocuğu olmuyor. Sikri Köyü yakınlarında ava çıktığında karşılaştığı Şeyh Selim Chisti bir kehanette bulunuyor üç oğlu olacağı müjdesini veriyor. Bir süre sonra kehanet doğru çıkınca, İmparator Ekber Şeyh Selim’in onuruna Sikri Köyü yakınına tamamen yeni bir kent kurmaya karar veriyor. İmparatorluğun merkezini buraya taşıyor. 1569’da kırmızı kumtaşından inşa edilen Fatehpur Sikri’nın, kurak bir bölgeye yapılmasından dolayı su şehre taşınmak zorunda kalıyor. Fatehpur Sikri ancak on dört sene kullanılıyor, İmparator Ekber’in ölümü ile birlikte terkedilip hayalet şehre dönüşüyor. Günümüzde Fatehpur Sikri, Unesco Dünya Kültür Mirası Listesinde ve turistlerin uğrak yeri. Fatehpur Sikri’de Bulend Darwaza (Zafer Kapısı) kapısı 54 metrelik yüksekliği ile karşımızda durmaktaydı. Bu anıtsal yapıt İmparator Ekber’in Gujarat üzerine yaptığı seferde kazandığı zafer üzerine yaptırılmıştır. Fatehpur Sikri’de görülen Jama Mescid İran ve Hindu etkilerini gösteren bir mimariye sahiptir. Ayrıca Ekber’in oğlu Cihangir’in doğumunu bilen Şeyh Selim Chisti’nin türbesi de bulunmaktadır.
Jodha Bai Sarayı Hindu olan Cihangir’in annesi için yaptırılmıştır. Sarayın içinde Hindu geleneklerine göre ibadet etmek için bir tapınakta vardır. Öteki iki eşin sarayına göre daha büyüktür. Ekber’in en sevdiği eşlerinden biri olan Türk asıllı Sultan Rukiye Begüm için yaptırılmış olan sarayın süslemelerinde Keşmir, Türk ve Çin etkileri görülmektedir. Sarayın sütunlarında üzüm, nar ve karpuz gibi meyvalar kullanılmıştır. Ekber’in Goa’dan aldığı Hiristiyan eşi Meryem için yapılan sarayın içinde küçük bir şapel ve duvarlarında minyatürler bulunmaktadır. Fatehpur Sikri’de soylu kadınların kullandığı Panch Mahal (Beş Saray) beş kattan oluşmakta olup üste doğru katlar küçülmektedir. Ekber’in Hindu eşi Jodha Bai, her sabah güneş doğarken Panch Mahal’in en üst katına çıkıpYoga hareketi olan ‘Güneşe Selam’ ile günü karşılarmış.
Fatehpur Sikri’deki siyah beyaz Pachisi avlusunda İmparator köle kızları satranç taşları yerine kullanarak satranç oynarmış. Öğrendiğimize göre satrancın doğuş yeri Hindistan’mış. Çocukluğu savaş alanlarında geçen Ekber, babası Hümayun Şah’ın ölümünden sonra 12 yaşında tahta geçmesi sebebiyle rivayete göre okuma yazma bilmezmiş. Fakat bilime çok meraklıdır ve kendini yetiştirmiştir. Öğretmeni Mir Abdüllatif’in görüşlerinden çok etkilenmiş ‘sulh-i kül’ tamamen barış ilkesi onun başka dinlerin inançlarına hoşgörü ile yaklaşmasını sağlamıştır. Bu sebeple İmparator Ekber ülkesine dini serbestlik getirmiştir. Bütün dinlere adaletli davranıyor. Kendisinin de Hindu, Müslüman, Türk ve Katolik eşleri var. Öğle yemeğinin ardından Hindistan’ın en büyük eyaleti olan, ‘Mihraceler Ülkesi’ anlamına gelen Rajastan’ın başkenti Jaipur’a hareket ediyoruz. Jaipur 1728 yılında Mihrace Sawai II.Jai Singh tarafından kurulmuştur. Jaipur pembe-bej renkli taşlardan yapılmış olması nedeniyle Pembe Şehir olarak bilinmektedir. 1876’da Mihrace Ram Singh,İngiltere Veliaht Prensi VII.Edward’in gelmesi sebebiyle, bütün şehri misafirperverliği çağrıştıran pembeye boyatmıştır. Şehrin en hareketli caddesi üzerinde bulunan Hava Mahal ‘Rüzgarlar Sarayı’nın 593 penceresi bulunmakta olup, önyüzünde beş katlı gibi görünsede arkada sadece iki katı bulunmaktadır. Kral ailesindeki kadınların ve haremdekilerin ana caddeyi seyredebilmeleri için yapılmış olup pembe renklidir. Cadde arasına sıkışan Hava Mahal’in fotoğrafını çekmeye çalışırken müzik eşliğinde kobra oynatanlar ilgimi çekiyor. Hava Mahal’ı kadraja sığdırmaya çalışırker, aklım kobra oynatanlarda kalıyor. Onlara bahşiş vermeye çalışırken tur arkadaşlarını beklememeye uğraşıyorsun. Sonuç olarak Hindistan turu tam bir koşturmaca ama, Hindistan fotoğraf meraklılarının gelmesi gereken gerçekten çok renkli bir ülke.
Her yerinde her an renkli bir kare yakalayabilirsiniz. Akşam turumuzun tamamlanmasından sonra boş zamanımızı Hava Mahal’in olduğu Jaipur’un en hareketli caddesinde değerlendiriyoruz. İşçilik ucuz olduğu için çok güzel el işlemesi yatak örtüleri ve diğer tekstil ürünleri o kadar çok çeşitliki seçmekte zorlanıyorsunuz. Yarı değerli taşlar ve gümüş işçiliğide çok güzel, fakat Hindistan’da alacağınız ürünün fiyatını tahmin etmek mümkün değil, aldatılmanız çok kolay ve bu yüzden birşeyler satınalmak oldukça zorlu. Satıcılar alacağınızı anlayınca peşinizde gezmeye başlıyorlar tabii fiyatlar sürekli düşüyor ve sizi çok rahatsız ediyorlar sizde karar veremiyorsunuz. Mihrace II.Jai Singh devlet işlerinin yanında astronomi ile ilgilenmesi sonucunda 1728-1731 yılları arasında beş gözlemevi yaptırmış. İlki Delhi’de, en büyüğü Jaipur’da bulunan Jantar Mantar gözlemevi 1728 yılında kurulmuştur. Diğer 4 tanesi yıkılmış olup, tek kalan Jantar Mantar’dır. Jai Singh bu gözlemevini yaptırmadan çeşitli uzmanları yabancı ülkelere göndererek bilgi almalarını sağlamıştır. Geniş bir alana kurulmuş olan gözlemevinde Güneş Saati, Kuzey kutbunu ve 12 burcun yerlerini gösteren ve anlamakta zorlandığımız bir çok alet bulunmaktadır. Güneş ışığı olunca herşey çalışıyor. Savaşa gidecek en uygun zamanı yıldızlara bakarak tesbit ediyorlar. Çocuk doğunca yıldız bilimciye gidiyor ayın ve yıldızların konumuna göre ve lokal gölgenize göre isim veriliyor. Şehrin tam ortasında bulunan (City Palace) Şehir Sarayı’nın Chandra Mahal bölümünde son Mihrace halen yaşamını sürdürmektedir. Ana giriş kapısının karşısında bulunan Mubarek Mahal Mihrace ve Mihranilerin elbise ve kaftanları sergilenmektedir. Silahların sergilendiği Silahhane ve Divan-I Khas (Soylular Kabul Salonu) Badal Mahal, İç avlular, Shri Govind tapınağı gezilecek diğer yerlerden bazıları. Pitam Niwas Chowk Avlusu’nun kapıları ilkbahar, yaz, sonbahar, kış temaları ile 4 mevsimi göstermekte olup, tavuskuşu motifli kapısı gerçekten görülmeye değer.
Sergilenen büyük gümüş su tanklarını Mihrace Sawai Madho Singh İngiltere ziyareti sırasında yanında götürmuş. Ganj suyu ile doldurulan tanklar 309 kilo ağırlığında ve 2 ton su almakta. Katı inançlı olan Mihrace, Hindu olmayan kişilerle temas etmemek için eldiven takar, katılmak zorunda kaldığı toplantılardan sonra giysilerini yaktırırmış. İşte tamda burada Hindistan’daki kast sistemini anlatmak gerekiyor. Hinduizm toplumu hiyerarşik 4 sınıfa böler. Herkesin doğduğu andan itibaren toplumdaki yeri, mesleği, kimin ile evlenip evlenemeyeceği bellidir. 1. Kast Brahmanlar Din adamlarından oluşur ve en üst seviyedir. 2. Kast Ksatriya’lar Krallar, Prensler ve savaşçıların sınıfı. Görevleri dini korumaktır. 3. Kast Vaishya’lar tüccarlardan oluşan kast. Ekonomi onların görevidir 4. Kast Shudra’lar işçi ve hizmetkarların görevi 3.sınıfa hizmet etmektir. Birde bu kast sistemine bile dahil edilmeyen dokunulmazlar vardır. Pis olarak görülen işleri dokunulmazlar gurubundakiler yaparlar. Üst Kasttan bir Hindu’ya dokunulmaz temas etse, üst kasttaki kişinin birçok ritüel uygulayarak temizlenmesi gerekmektedir. Mihrace’nin su tanklarını İngiltere’ye taşıması ve toplantılardan sonra kıyafetlerinin yakılmasını sanırım şimdi anlatabilmişimdir. Hindistan’da üst kasta olanlar yabancılardan da hep uzak dururlar onlarda dokunulmaz kabul edilir.. Pis işlerle genelde dokunulmalar uğraşıyorlar deri tabaklama, ölü yakma gibi. Örneğin ölü yakanlar çok para kazanırlar, ancak asla bir üst kasta geçemezler. Hintliler karşılarındaki kişilerin hangi kasttan olduklarını bilmedikleri için el sıkışmazlar. Ellerini kalp seviyesinde birleştirir ve eğilerek Nameste derler. İçinizdeki tanrısal öze saygı duyarım anlamı taşımaktadır. Selamlamada elleri kalp seviyesi hizasında ise arkadaş, yüzde birleştiriliyorsa sizden yaşlı biri, başının üstünde ise tanrılara selam anlamı taşımaktaymış. Pratop Sing tarafından yaptırılan Jal Mahal, dönemin imparatorları tarafından av köşkü olarak kullanılmıştır. Başlangıçta sarayın olduğu yerde nadiren su seviyesi yükselirmiş. Ancak üstüste yapmur yağınca sellere neden olurmuş. 18.yüzyılda Amber Maharaja Jai Singh II tarafından yenilenmiş ve genişletilmiştir. Sele önlem olsun diye sarayı çevreleyen iki tepe arasına baraj inşa edilmiş. Fakat hesapta olmayan bir baraj gölü oluşur ve saray gölün ortasında kalır. Suda yansımaları ile gece ve günışığında çok güzel görüntü veren Jal Mahalin su altında kalan 4 katı bulunmaktadır. Jaipur’a 11 kilometre uzaklıkta bir yamaçta bulunan Amber Kalesi1592 yılında Raja I.Man Singh tarafından yaptırılmış ve Sawai Jai Sing tarafından genişletilmiştir. Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan Amber Kalesine çıkış filler ile sağlanmaktadır. Fillerin bu iş için kullanılması hoşumuza gitmesede kale ile birlikte kırmızı örtülü filler çokta alışık olmadığımız otantik görüntüler sunuyordu.
Amber Sarayı’nın girişinde her yanı açık sütünlarla dekore edilmiş Divan-ı-Aam ‘Halk Kabul Salonu’ bulunmaktadır. Rehberimiz sütünlarda bulunan hortumunda lotus çiçeği tutan fil motiflerine dikkatimizi çekiyor. Fil iyi şansı, lotus çiçeği ise bereketi simgeliyor. Giriş kapısından geçtikten sonra Jai Mandır ‘Zafer Salonu’ denilen tavanı ve duvarı tamamı aynalarla kaplı ince işçiliği ile size kendini hayran bıraktırıyor ve ince detaylardan kendinizi alamıyorsunuz Rehberimizin gösterdiği mermer üzerine oyulmuş bir lotus çiçeğinin 8 faklı sembolü göstermesi ince işçiliği farketmemize sebep oluyor. Çiçeğin yapraklarını kapattığında balık şekli, 4 yaprağı kapatınca fil hortumu, yaprağın birinin kenarını kapatınca akrep şekli, sadece 1 yaprağı kobra yılanı, gövdenin uç kısmı aslan kuyruğu, gövdenin yarısını kapatınca yengeç şekli ortaya çıkmaktadır. Sukh Nivas ‘Zevk Köşesi’ denilen salon ise duvarlarından akarak gelen ve bahçeye ulaşan su yolu ile Mihrace’nin serinlemesi için yapılmıştır. Sarayın ortasında bulunan büyük avlu Saray eğlenceleri için kullanılmaktadır. Avluya bakan 12 balkon, Mihrace eşlerinin odalarından eğlenceleri seyretmeleri için yapılmıştır. Üst katta avluya bakan ‘Hoşgeldin Terası’nda pencere yerine bütün mermerden yapılmış oymalı bir duvar bulunmaktadır. Dışarıdan bakıldığında içerisi gözükmüyor ancak, incecik motifler sayesinde kadınlar dışarıyı rahatlıkla seyredebiliyorlar. Mermer işlemeli duvarın ortasından açılan küçük pencere ise seferden gelen imparator ve askerlere kadınlar tarafından çiçek atılabilsin diye yapılmış. Sarayın girişi muhteşem işçiliği olan Ganesh kapısından yapılıyor. Kapının hemen üstünde fil başlı tanrı Ganesh’in resmi bulunmaktadır. Hindu inanışına göre Ganesh, Tanrı Shiva’nın oğludur. İyi şans ve mutluluk tanrısıdır. Shiva yıllar sonra savaştan döner evinin kapısında genç bir adam görür ve hemen oracıkta adamın başını keser. Eşi Parvati onun oğulları olduğunu söyleyince, Shiva gördüğü ilk canlı olan filin kafasını keser ve oğlunun vücuduna ekler, böylelikle Ganesh hayat bulur.
Burada yeri gelmişken sizlere Hinduizm’den bahsetmek istiyorum. Hinduizme göre insanlar reenkarnasyon yolu ile dünyaya birçok kez gelip giderler. Bu geliş gidişlerin sonunda yeniden doğma zinciri kırılır ve özgürlük seviyesine ulaşılır. Her yeni doğuşta ‘Karma Yasası’ durumunuzu belirlemekte. Hayatınız boyunca kötü davranışlar içinde olursanız aşağı seviyeden bir beden almanıza sebep olur. Aksine bu yaşamdaki iyi davranışlar iyi karma, sonraki yaşamınızda zincirlerden kurtulup özgürleşmenizi sağlayacaktır. Brahman evreni yaratandır. Vishnu yaratılışın koruyucusudur. Shiva ise doğası gereği yıkım tanrısıdır. İnanışa göre evrenin zaman zaman Şiva tarafından yok edilip, Brahman tarafından yeniden yaratıldığına inanıyorlar. Hinduizm’de döngüsellik çok önemlidir. Shiva’nın eşi Parvati ve oğulları Ganesh fil başlı tanrıdır. Ganesh, varlığın ve bilgeliğin tanrısı olup en çok bilinen ve sevilen tanrıdır. İnekler Şiva’nın binek hayvanıdır, kutsaldır öldürmezler. İnekler yaşlanınca serbest bırakırlar, gömülmesi ritüel ve ciddi para gerektirmektedir. Bu sebeple başıboş gezen bir çok yaşlı inek görülür. İnek eti yemezler ancak sütünü alır ve tarlada kullanırlar. Kuzey Hindistan yazımın devamını bir sonraki ay okuyabilirsiniz.